Cevaben: “Evet!...” demiş, “Zındıklar eğer Risale-i Nur’a ve şâkirtlerine ilişseler, yakında bekleyen belâlar hareket-i arz suretiyle geleceğini” söylemişti.
Daha sonra bizi Denizli’ye sevk ettiler. Kastamonu, İstanbul ve Ankara dahil olmak üzere on vilâyetten adliyelere sevk edilen yüzü mutecaviz Risale-i Nur talebelerinin bir kısmı bırakılmış, yetmiş kişiden ibaret bir diğer kısmı da Denizli’de Medrese-i Yusufiye’de bulunduruluyordu.Bizim bütün müracaatlarımıza sudan cevap veriliyor. Sevgili Üstâdımız daha çok tazyik ve sıkıntı içerisinde yaşattırılıyor; ufunetli, rutubetli, zulmetli bir yerde bütün bütün konuşmaktan ve temastan men’edilmek suretiyle, Haps-i münferid’le işkenceli azap çektiriliyordu.
İşte bu sıralarda, Denizli zindanının bu dehşetli izdıraplarını geçirmekte idik. Allah’tan başka hiç bir istinadgâhları bulunmayan o biçarelerin bir kısmı Kastamonu’dan, diğer bir kısmı ınebolu’dan, diğer kısmı da İstanbul’dan henüz gelmemişlerdi. şu vatanın her köşesinde hak ve hakikat için çırpınan ve saf kalpleriyle necatları için Rabb-ı rahimlerine iltica eden pek çok masumların, semavatı delip geçen ve Arş-ı Rahmana dayanan âhları boşa gitmedi. Allah ü Zülcelal Hazretleri, O mübarek Üstâd’ımızın söylediği gibi; masumları cennete götüren ve zalimleri Cehenneme yuvarlatan dehşetli bir diğer zelzeleyi gönderdi. Risale-i Nur bir vesile-i def-i belâ olduğunu gösterdi. Çok haneler harap oldu. Çok insanlar enkaz altında ezildi. Çokları sokak ortalarında kaldı.
Henüz memleketlerinin hapishanelerinde bulunan kardeşlerimizden Kastamonu’lu Mehmed Feyzi ve Sadık ve Emin.. Ve ınebolu’dan Ahmed Nazif Denizli hapishanesine sevk edildiklerinde şu malûmatı verdiler:
“Zelzele tam gece saat sekizde başladı. Bütün arkadaşlar Lailaheillah
Yükleniyor...