Kastamonu emniyeti de gelen şifre üzerine 14.8.1943 günü Üstâd’ın evini aradı. Fakat bir şey bulamadı. Yani aradıkları Beşinci şua’ risalesi ele geçmemişti. Başka kitaplar mevcuddu, bir ikisini teftiş etmek üzere alıp götürmüşlerdi. Mesele zahiren kapanmış gibi oldu. Tam bu sırada; iki üç ay önce Tahiri Mutlu Ağabey’in İstanbul’da tab’a verdiği Yedinci şu’a eseri tab’edilmiş ve Tâhiri Ağabeyin adresine sandıkla yollanmıştı. Hadisenin yaygaralarla gazetelerde neşredilmesi üzerine, matbaa sahibi Aziz Bozkurt durumu emniyete bildirdi.
{Rivayeti bizzat Tahiri Mutlu Agabeyden şöyle dinledim: “Ayet-el Kübra’yı İstanbul’da, daha önceleri tanıştığımız matbaacı Aziz Bozkurt’la anlaşarak teslim ettim. İcretinin tamamını da verdim. Adresimi bırakarak ayrıldım. Bir müddet sonra Denizli hadisesi dolayısıyla bizi Isparta hapsine doldurdular. Biz hapiste iken Aziz Bozkurt, baskısı tamamlanan Ayet-el Kübraları sandıklı yarak adresime yollamış ve tahmin ediyorum; evhamından, arkasından da emniyete ihbar etmişti. Çünkü Ayet-el Kübra sandıkları bizim Atabeye gelir gelmez, emniyet kuvvetleri henûz trende iken bulup almışlardı. A.B.}
Isparta Emniyeti de gelen bu ihbar üzerine daha çok harekete geçti. Isparta ve civarı köyleri didik didik tarandı. Bir çok Nur risaleleri sahiblerinden alındı. ışin garib tarafı da İstanbul’da Tahiri Mutlu Ağabeyin eliyle tab’ edilen iman ve tevhid risalesi olan Ayet-el Kübra risalesi, Beşinci şua’ risalesi zannedilmesiydi. Hatta Denizli ilk ehl-i vukufuna dosyalar gidinceye kadar bu yeni tab’ edilen eserin, hâlâ Beşinci şua’ olarak bilinmesiydi.
Isparta’da da bir çok insan tevkif edildi. Isparta savcısı daha çok gayretkeşlik içine girerek, meselenin üzerinde çok fazla durdu. Etraf vilâyet ve kazalardan bir çok insan da Isparta’ya celbedildi. Hatta ilk başta Muğla ve Denizli’den de mevkuf olan maznunlar Isparta’ya getirildi. ıfadeler, sorgulamalar çok genişletilerek, derinleştirilerek sürdürüldü.
Yükleniyor...