Hem Üstâdımız taharet ve nezafet-i şer’iyyeye son derece riayet eder, her zaman abdestli olarak bulunurlar. Asla mübarek vaktini boş geçirmez, ya Risale-i Nur te’lifiyle veya tashihiyle meşgul veya münacaat-ı Cevşeniyyeyi kırat veya secdegâh-ı ubudiyette kaim veya tefekkür-ü Âlâ-i İlâhi bahrine müstağrak bulunurlar.
Ekseriyetle yaz zamanı şehre uzak ormanlık dağ vardı. Üstâdımızla oraya giderdik. Yolda hem Risale-i Nur tashih ederler, hem de bu aciz talebelerinin okudukları risaleye dikkat ederler, tashih için hatalarını söylerler.. ve yahut eski müellefatından birisinden ders verirler. Bu suretle yolda mübarek vaktini vazifeyle geçirirlerdi.
Evet, biz i’tiraf ediyoruz ki; Üstâdımızın nutkundaki letâfet ve ülfetindeki halâvet o derece feyizbahş idi ki; insan sabahtan akşama kadar o vaziyette ders alsa, yol yürüse, asla sıkılmak ihtimali yoktu.
Hem Üstâdımız Risale-i Nur’un hizmetini herşeye tercih ederler, buyururlardı ki: “Yirmi senedir Kur’ân-ı Hakimden ve Risale-i Nur’dan başka bir kitabı ne mütelaa etmişim ve ne de yanımda bulundurmuşum. Risale-i Nur kafi geliyor.”
Evet, Feyyaz-ı Mutlak tarafından bütün hakaik-i Kur’âniye kalb-i münevverlerine ilham ve ilka-i küllî ile ifaza olunur da; Kur’ân-ı Muciz-ül Beyandan başka neye muhtaç olur. Bunda şüphesi olanlar, Risale-i Nur’a dikkat etsinler. Cenabı Hak Üstâdımıza Risale-i Nur’un te’lifinde öyle bir iktidar-ı bedi’ ihsan etmiştir ki; bu herkese nasib olacak hasletlerden değildir. O güzelim Nur Risaleleri her biri gurbette hem hastalık içinde, dağda bağda kâtipsiz, tahammülü müşkil gayet ağır şerait dahilinde zahirî nice müşkilâtlarla meydana gelmiş de, mü’minlerin imdadına yetişmişlerdir. Fakat Cenab-ı Hakka hadsiz şükür olsun ki; ınayet-i İlâhiyye harika bir tarzda fevkalâde bir muvvaffakiyet ihsan etmiştir. İşte bu sırdandır ki, Cenab-ı Hak Üstâdımıza kâinatı bir kitap, sema ve arzı birer sahife gibi keşf ve şuhudla bihakk-il yakin okuyacak bir iktidar vermiş, mahz-ı inayetiyle böyle kudsî bir esere sahib kılmıştır.
Evet, âyât-ı teşri’iyeyi havî Kur’ân-ı Mu’ciz’ül-Beyanın hakaik ve maârifini.. ve âyât-ı tekviniyeyi şâmil kitab-ı kebir-i kâinatın vezaif ve ma’anisini beyan edip, marifetullahın en yüksek derecatına uruca nev’i beşeri teşvik eden ve bugün ki günde ölmeye yüz tutan kalbleri bile izn-i ilâhî ile ihtizaza getirecek kadar harika bir eser-i bedi’a, bir serayan-ı seria olan Risale-i Nurla neşr-i hakaik eden bu vücud-u mes’udla beşeriyet iftihar etmek lâzım gelirken; çok gariptir ki ehl-i şekavet tarafından zehir verilmeye cesaret, taş attırılmaya bile cür’et ediliyor.
Evet, … sırrı ile Enbiyanın vârisi
Ekseriyetle yaz zamanı şehre uzak ormanlık dağ vardı. Üstâdımızla oraya giderdik. Yolda hem Risale-i Nur tashih ederler, hem de bu aciz talebelerinin okudukları risaleye dikkat ederler, tashih için hatalarını söylerler.. ve yahut eski müellefatından birisinden ders verirler. Bu suretle yolda mübarek vaktini vazifeyle geçirirlerdi.
Evet, biz i’tiraf ediyoruz ki; Üstâdımızın nutkundaki letâfet ve ülfetindeki halâvet o derece feyizbahş idi ki; insan sabahtan akşama kadar o vaziyette ders alsa, yol yürüse, asla sıkılmak ihtimali yoktu.
Hem Üstâdımız Risale-i Nur’un hizmetini herşeye tercih ederler, buyururlardı ki: “Yirmi senedir Kur’ân-ı Hakimden ve Risale-i Nur’dan başka bir kitabı ne mütelaa etmişim ve ne de yanımda bulundurmuşum. Risale-i Nur kafi geliyor.”
Evet, Feyyaz-ı Mutlak tarafından bütün hakaik-i Kur’âniye kalb-i münevverlerine ilham ve ilka-i küllî ile ifaza olunur da; Kur’ân-ı Muciz-ül Beyandan başka neye muhtaç olur. Bunda şüphesi olanlar, Risale-i Nur’a dikkat etsinler. Cenabı Hak Üstâdımıza Risale-i Nur’un te’lifinde öyle bir iktidar-ı bedi’ ihsan etmiştir ki; bu herkese nasib olacak hasletlerden değildir. O güzelim Nur Risaleleri her biri gurbette hem hastalık içinde, dağda bağda kâtipsiz, tahammülü müşkil gayet ağır şerait dahilinde zahirî nice müşkilâtlarla meydana gelmiş de, mü’minlerin imdadına yetişmişlerdir. Fakat Cenab-ı Hakka hadsiz şükür olsun ki; ınayet-i İlâhiyye harika bir tarzda fevkalâde bir muvvaffakiyet ihsan etmiştir. İşte bu sırdandır ki, Cenab-ı Hak Üstâdımıza kâinatı bir kitap, sema ve arzı birer sahife gibi keşf ve şuhudla bihakk-il yakin okuyacak bir iktidar vermiş, mahz-ı inayetiyle böyle kudsî bir esere sahib kılmıştır.
Evet, âyât-ı teşri’iyeyi havî Kur’ân-ı Mu’ciz’ül-Beyanın hakaik ve maârifini.. ve âyât-ı tekviniyeyi şâmil kitab-ı kebir-i kâinatın vezaif ve ma’anisini beyan edip, marifetullahın en yüksek derecatına uruca nev’i beşeri teşvik eden ve bugün ki günde ölmeye yüz tutan kalbleri bile izn-i ilâhî ile ihtizaza getirecek kadar harika bir eser-i bedi’a, bir serayan-ı seria olan Risale-i Nurla neşr-i hakaik eden bu vücud-u mes’udla beşeriyet iftihar etmek lâzım gelirken; çok gariptir ki ehl-i şekavet tarafından zehir verilmeye cesaret, taş attırılmaya bile cür’et ediliyor.
Evet, … sırrı ile Enbiyanın vârisi
Yükleniyor...