(Manisalı muallim Maksud Belen rivayeti ile N. Şahiner’in Son şahitler 4 ve 5 deki haberi müştereken şöyledir)
“(Mealen) Ben Kastamonu’da Üstâd’ı ilk gördüğümde bana “Küçük Sözleri” vererek “bunu yaz, hemen bana getir” demişlerdi. Eseri yazdım, babamla kendisine gönderdim. Yedinci Sözün dua kısmında bana dua ederek “Ahmed Kureyşi” diye yazmış. Ben belki Üstâd beni ilk olarak gördüğü için ismimi unutmuş olabilir, fakat baktım, Dokuzuncu sözünde dua kısmında, yine aynı şekilde “Ahmed Kureyşi” demiş.
Sonraları kendisine gittim, bana “Sen Arapsın, Seyyidsin” dediler..Biz bunu hiç bilmiyorduk.
Bilahare eski kitaplarımızın arasında “Seyyid” olduğumuzun vesikası elimize geçti.
Maksud Belen derki: “Ahmed Kureyşi Ağabey İzmir-Kemeraltı Camiinde hadiseyi bizede anlattı ve şeceresinide gösterdi.”
Yine Ahmed Kureyşi Ağabey der ki: “Bir ziyaretimde Üstâd bana şöyle buyurmuşlardı: “Bize bu yakınlarda bir hal olursa, seni buraya vekil bırakacağım, vazifen var.”
Aradan 15 gün geçti. Denizli hadisesi çıktı. Herkesi aradılar ve topladılar, bana birşey olmadı. Bir zaman sonrada, sağa-sola gidip kardeşleri teselli etmeye çalıştım..” (Son şahitler-5, Sh.124-125)
Üstâd’ın Kastamonu Hayatının Özeti
Üstâd, Tarihçe-i Hayatı’nın - Merhum Abdurrahman’ın yazdığından başka - yazılmasını, denizli hapsinde bir ihtar-ı manevî ile talebelerine arz etmesiyle başlıyan hazırlık ve düşünce; Denizli hapsinden sonra, Kastamonulu Sadık Bey in o mevzu’ üzerinde önemle durması ve Üstâd’ıyla bu konuda yaptığı muhaberelerden sonra, kendisine ve Feyzî Efendi’ye havale edilen Kastamonu Hayatı bölümünü Feyzi Efendi ve Emin’in beraberce çok hülâsalı olarak şu aşağıdaki parçayı kaleme aldılar ve Emirdağı’na Üstâd’a gönderdiler. O zaman bir lahika mektubu şeklinde neşredilmişti. Bir zaman sonra da, Büyük Tarihçe-i Hayat’tâ
{Büyük Tarihçe sh: 264.}
dercedildi. Bu parça, Üstâd’ın Kastamonu hayatının çok güzel, hülâsalı bır fihristesi, bir fezlekesini dile getirdiği için, bu makamda derci münasib görüldü. Lahikada neşredildiği şekliyle kaydediyoruz.
“(Mealen) Ben Kastamonu’da Üstâd’ı ilk gördüğümde bana “Küçük Sözleri” vererek “bunu yaz, hemen bana getir” demişlerdi. Eseri yazdım, babamla kendisine gönderdim. Yedinci Sözün dua kısmında bana dua ederek “Ahmed Kureyşi” diye yazmış. Ben belki Üstâd beni ilk olarak gördüğü için ismimi unutmuş olabilir, fakat baktım, Dokuzuncu sözünde dua kısmında, yine aynı şekilde “Ahmed Kureyşi” demiş.
Sonraları kendisine gittim, bana “Sen Arapsın, Seyyidsin” dediler..Biz bunu hiç bilmiyorduk.
Bilahare eski kitaplarımızın arasında “Seyyid” olduğumuzun vesikası elimize geçti.
Maksud Belen derki: “Ahmed Kureyşi Ağabey İzmir-Kemeraltı Camiinde hadiseyi bizede anlattı ve şeceresinide gösterdi.”
Yine Ahmed Kureyşi Ağabey der ki: “Bir ziyaretimde Üstâd bana şöyle buyurmuşlardı: “Bize bu yakınlarda bir hal olursa, seni buraya vekil bırakacağım, vazifen var.”
Aradan 15 gün geçti. Denizli hadisesi çıktı. Herkesi aradılar ve topladılar, bana birşey olmadı. Bir zaman sonrada, sağa-sola gidip kardeşleri teselli etmeye çalıştım..” (Son şahitler-5, Sh.124-125)
Üstâd’ın Kastamonu Hayatının Özeti
Üstâd, Tarihçe-i Hayatı’nın - Merhum Abdurrahman’ın yazdığından başka - yazılmasını, denizli hapsinde bir ihtar-ı manevî ile talebelerine arz etmesiyle başlıyan hazırlık ve düşünce; Denizli hapsinden sonra, Kastamonulu Sadık Bey in o mevzu’ üzerinde önemle durması ve Üstâd’ıyla bu konuda yaptığı muhaberelerden sonra, kendisine ve Feyzî Efendi’ye havale edilen Kastamonu Hayatı bölümünü Feyzi Efendi ve Emin’in beraberce çok hülâsalı olarak şu aşağıdaki parçayı kaleme aldılar ve Emirdağı’na Üstâd’a gönderdiler. O zaman bir lahika mektubu şeklinde neşredilmişti. Bir zaman sonra da, Büyük Tarihçe-i Hayat’tâ
{Büyük Tarihçe sh: 264.}
dercedildi. Bu parça, Üstâd’ın Kastamonu hayatının çok güzel, hülâsalı bır fihristesi, bir fezlekesini dile getirdiği için, bu makamda derci münasib görüldü. Lahikada neşredildiği şekliyle kaydediyoruz.
Yükleniyor...