olduğu gibi, düşmanlara da saika oluyor.

Risale-i Nur şâkirtlerinden Emin, Feyzi”

{Osmanlıca Kastamonu-2, s: 418.}



“.. Hem mezkûr hadisat zamanında vuku’ bulması münasebetiyle Risale-i Nur’un kerametkârane iki tokadını aynı anda vazifece iki mütecaviz ve muacciz iki adamın tecavüz ve ta’cizi anında,

{Hüsnü Bayramoğlu Ağabeyin Kastamonulu Mehmet Feyzi Efendiden naklen anlattığı bir hatıra:

26.02.1995 günü ş.Urfa’da Hüsnü Ağabey şöyle anlattı: “ Mehmed Feyzi Efendi demişlerdi ki: Üstâdımız Kastamonuya geldiği ilk günlerinde polis karakolunda kalıyordu. Karakolun üst katındaki odasında, evrad ve ezkârını seslice, hazinane okuyormuş. Bir komiser, Üstâd’ın seslice evrad okumasına öfkelenmiş” Üstâd’a: ”Dualarınızı böyle seslice okumayın” demiş. Üstâd’da ona: “Evladım, sen kendi işine bak, bana karışma!” demiş.

Bu komiser başka birgün yine Üstâd’ın yanına çıkmış, kabaca ve hakaretvari bir tavırla, müdahale etmiş. Sonra bu komiser tokat yiyerek karnı sancılanmaya başlamış. Neetmişlerse, çare bulunamamış. Akrabaları Üstâda recaya gelmişler. “Onu affet!” diye yalvarmışlar. Hz. Üstâd: “Ben affedersemde, Kur’ân affetmez” demiş.. ve nihayet, o komiser müstahakını bulmuş, ölmüş gitmiş.”}




birinin kafasına, diğerinin çiğerine vurması,”

{Biri taharri komiseri, diğeri birinci komiser idi. Birisi öldü, ötekisi de dehalet etti kurtuldu.}



Bizde hiç şüphe bırakmadıki; Hizmet-i Kur’âniyedeki inayet-i Rabbaniyenin bir hıfız ve himayet sillesidir. Artık yeter, durunuz, tokada müstehak oldunuz diye söylemesidir...”

{Osmanlıca Kastamonu-2, s: 105.}



Çaycı Emin’in Hatırasında Geçen Bir Zecr Tokadı

{Bu hadise Üstâd’ın vefatından sonra kaydedilmişse de, Üstâd’ın çok sadık ve mert bir hizmetkârı olan Merhum Çaycı Emin tarafından rivayet edildigi için mutlaka doğrudur. A.B.}



“... Nuri isminde bir komiser vardı. Zaman zaman Üstâd’a eziyet ediyordu. İç günde bir gelip odasını arıyor tarıyordu. Bir gün bu komiser çok şiddetli hasta olmuş, kafası kulağı ağrımış... Ne yaptılarsa, o ağrı ve ızdırap dinmemiş. Sonra komiserin kayın pederi “Sen Bediüzzaman’a eziyet ediyordun, bu sebepten bu hastalık başına geldi” diyor. Adam gelip Üstâd’dan özür diledi, iyileşmesi için dua etmesini rica etti.

Sonra, komiser beni çağırarak dedi ki: “Bundan sonra Bediüzzaman’ın hizmetini sen göreceksin. Kimse sana karışmayacak. Sen istediğin zaman gelip yanına çıkabilirsin” dedi.

Ben artık rahatlıkla Üstâd’ın yanına gidip geliyordum. Başka kimseyi yanaştırmıyorlardı. Havalar iyi olduğu günlerde Üstâd’la beraber dağlara giderdik. Akşamları da kitapları tashih ederdi. Her gün ikindiden sonra kapısını içerden kilitlerdi. Kastamonu’nun kışı şiddetli geçerdi. Bazı günler odasındaki yer tahtalarının arasına kırağı yağmış gibi olurdu. Küçük bir sobası vardı. Odayı pek iyi ısıtmazdı. Bekçi ile bir mangal ve bir tahta kürsüsü aldırmış, yorganını kürsünün üzerine atarak, içindeki mangalla bu şekilde ısınabiliyordu.



Yükleniyor...