dinî kitaplar, yazılar ve neşriyat yasaklandığı ve bütün din âlimleri susturulduğu günlerde, susmıyan ve sönmiyen ve söndürülemeyen tek bir din ışığı kalmıştı. O da şüphesiz Bediüzzaman Said-i Nursi idi. Gerçi resmî bir Diyanet İşleri Riyaseti de vardı. Fakat bu teşkilât dinin hakikatlarını ve imanın nurlarını ve İslâm’ın tamam ahkâmını tam bir hürriyet içinde neşretmek şöyle dursun, yarım yamalak bir tarz

içinde ancak imam ve müezzinlerin tayin işlerini ve maaş durumlarını yürüten hükûmete bağlı basit bir müdürükten başka bir fonksiyonu yoktu. İşte böyle bir ortamda zındık, farmason komiteleri hükûmetin lâiklik prensibini benimsemesinden ve çıkarmış olduğu esnek kanunlarından azamî derecede istifade ederek; Hazret-i Bediüzzaman’ı ve neşretmiş olduğu Kur’ân ve iman nurlarını söndürmek ve yok etmek.. Yani önlerindeki şu en büyük engeli de kaldırmak için, çok geniş çaplı bir plân hazırlamışlardı. Sonra da hükümetin evhamını tahrik ve Müslüman halkı sindirmek için büyük ve geniş yaygaralı propagandaya başlamışlardı. Hükûmet de bu velveleler üzerine dahiliye vekili ile, jandarma genel kumandanıyla, emniyet genel müdürüyle Isparta’ya gelmiş.. Günlerce tahkikat ve incelemeler sonunda zındık münafıkların yaygaralı propagandalarının aslı faslı olmadığını görünce, hükümet adına ıçişleri Bakanı Şükrü Kaya ister istemez beyanat verdi: “Basit bir zabıta vakasıdır” dedi ise de, zındık münafıklar bu defa hareket tarzını değiştirmişler ve başka bir oyun tezgâhlamışlar ve “Yapabilirler, edebilirler” oyunu ile, yine hükûmeti ve idare adamlarını kandırır, Bediüzzaman’ı imha ettirebiliriz demişler.. ve bu yolda bu defa her çareye baş vurmuşlar ve bir dereceye kadar da muvaffak olmuşlardı.

Lâkin zulmen Eskişehir hapishanesine doldurtturulan mazlumlar kafilesi kumandanı, belkide ahirzaman deminin en yüksek Müceddi-i dini ve Kur’ân ve iman mümessili ve müdafii olan Hazret-i Bediüzzaman yaptığı emsalsiz harika müdafaalar neticesinde, oynanan bütün şeytanetler, kurulan umum tuzaklar ve plânlanan tüm desiseler suya düşmüş, iflâs etmişti. Hakikat gün gibi, güneş gibi meydana çıkmıştı. Her ne ise sadedimize dönelim.

Hazret-i Üstâd, Eskişehir mahkemesinde yaptığı müdafaalarını bilâhare tanzim ederken baş tarafına şu gelecek tarifeli fihristi koymuştur:

“Müdafaat Safahatının Fihristi

Birinci Safha: Sorgu hâkimlerinin suallerine karşı cevablardır. Bu kısım onların zaptına geçmiş, fakat biz kaleme alamadık.

İkinci Safha: Yine sorgu hâkimlerinin manasız, lüzumsuz suallerinden

Yükleniyor...