sallallahû teala aleyhi vesellem efendimiz hazretlerini de ziyaretle müşerref olunca uyanır.”
Bu rü’yadan, bilâhare kendilerinden öğrenildiğine göre,(5) genç Fakah Said, (Bediüzzaman) Peygamber’i (A.S.M.) ziyaret ettiği anda, kendilerinden ilim talebinde bulunur. Resulullah Efendimiz (A.S.M.) ise; “Ümmetinden hiç kimseye sual sormamak şartiyle, Kur’ân ilminin hususî surette kendisine verileceğini müjdeler.”(6)
İşte Molla Said,(7) bu feyiz ve nûr kaynağı olan rü’yayı gördükten sonra, tahsil-i ilim için kendisinde bir şevk uyanır.. Ve babasından izin alarak tekrar tahsil-i ilim hayatına başlar. Bu defa ilk gittiği yer, Seyyidler ailesinin köyü olan “Arvas” olur. Bu köyde medrese müderrisi meşhur Molla Muhammed Emin(8) Efendi, genç Said’e ders vermeye tenezzül etmiyerek, talebelerinden birine okutmasını tavsiye edince; genç Said’in izzet-i nefsine ağır gelir. Bir gün bu meşhur müderris, camide ders okutmakta iken, talebe Said i’tiraz ederek: “Efendim öyle değil” hitabında bulunur ve okutmasına tenezzül etmediğini hatırlatır.
Arvas köyünde az bir müddet kaldıktan sonra, bu defa “Müküs” bucağına bağlı meşhur “Mir Hasan-ı Velî” medresesine gider. Aşağı derecede okuyan talebelere ehemmiyet verilmemek bu medresenin âdetinden olduğunu anlayınca, kendini aşağıdaki derecelerde göstermek izzet-i nefsine ağır geldi ve sıra ile okunması icab eden yedi kitabı terk ederek, sekizinci kitabtan okuduğunu bildirdi. Fakat bu medresede fazla kalmadı, ayrıldı. Bu defa “Vastan”a (Gevaş) gitti. Burada da ancak bir ay kadar tebdil-i hava için kalabildi.
BAŞKA BİR HABER
Arap âleminin edib-i şehîri, muhterem Prof. Dr. Said Ramazan el-Bûtî 25/9/1995 günü, İstanbul’da, Bediüzzaman Said-i Nursî’nin Sempozyumunda yüzlerce insanın huzurunda şu haber ve hâtırayı anlatmışlardı: (Mezkûr tarihten sonra, mektupla kendilerinden tekrar o hâtıranın senet ve rivayetini istirham ettim. 13/10/995 tarihli mektubu ile cevab verdi. Hâtıranın hülâsası şöyledir:)
Bu rü’yadan, bilâhare kendilerinden öğrenildiğine göre,(5) genç Fakah Said, (Bediüzzaman) Peygamber’i (A.S.M.) ziyaret ettiği anda, kendilerinden ilim talebinde bulunur. Resulullah Efendimiz (A.S.M.) ise; “Ümmetinden hiç kimseye sual sormamak şartiyle, Kur’ân ilminin hususî surette kendisine verileceğini müjdeler.”(6)
İşte Molla Said,(7) bu feyiz ve nûr kaynağı olan rü’yayı gördükten sonra, tahsil-i ilim için kendisinde bir şevk uyanır.. Ve babasından izin alarak tekrar tahsil-i ilim hayatına başlar. Bu defa ilk gittiği yer, Seyyidler ailesinin köyü olan “Arvas” olur. Bu köyde medrese müderrisi meşhur Molla Muhammed Emin(8) Efendi, genç Said’e ders vermeye tenezzül etmiyerek, talebelerinden birine okutmasını tavsiye edince; genç Said’in izzet-i nefsine ağır gelir. Bir gün bu meşhur müderris, camide ders okutmakta iken, talebe Said i’tiraz ederek: “Efendim öyle değil” hitabında bulunur ve okutmasına tenezzül etmediğini hatırlatır.
Arvas köyünde az bir müddet kaldıktan sonra, bu defa “Müküs” bucağına bağlı meşhur “Mir Hasan-ı Velî” medresesine gider. Aşağı derecede okuyan talebelere ehemmiyet verilmemek bu medresenin âdetinden olduğunu anlayınca, kendini aşağıdaki derecelerde göstermek izzet-i nefsine ağır geldi ve sıra ile okunması icab eden yedi kitabı terk ederek, sekizinci kitabtan okuduğunu bildirdi. Fakat bu medresede fazla kalmadı, ayrıldı. Bu defa “Vastan”a (Gevaş) gitti. Burada da ancak bir ay kadar tebdil-i hava için kalabildi.
BAŞKA BİR HABER
Arap âleminin edib-i şehîri, muhterem Prof. Dr. Said Ramazan el-Bûtî 25/9/1995 günü, İstanbul’da, Bediüzzaman Said-i Nursî’nin Sempozyumunda yüzlerce insanın huzurunda şu haber ve hâtırayı anlatmışlardı: (Mezkûr tarihten sonra, mektupla kendilerinden tekrar o hâtıranın senet ve rivayetini istirham ettim. 13/10/995 tarihli mektubu ile cevab verdi. Hâtıranın hülâsası şöyledir:)
Yükleniyor...