ŞARK VİLAYETLERİNDE MEDRESE TEŞKİLATI USÛLÜ ŞÖYLE İDİ:*
İcazet almış bir âlim, istediği köyde hasbeten lillah bir medrese açar. Açtığı bu medresenin sergisi, yakacak odunu Hoca Efendi’nin gücü yeterse kendisi, yoksa köylü tarafından tedarik edilirdi. Hoca Efendi’nin bu tedrisatı herhangi bir bedel mukabilinde olmadığı gibi, köylü dahi talebelerin yemeklerini üzerlerine alırlardı. Bunda da iki metod kullanılırdı:
1- Her bir talebe bir köylünün evinden günde üç defa, kabını götürür, o evde pişirilen ne ise, ondan alır, medreseye getirirdi.
2- Yahut medrese sâhibinin iktidarı varsa, yemek masraflarını da üzerine alır veya medresede pişirirlerdi. Bu her iki metoda da Kürtçe “Ratıb” denilirdi.
Ayrıca talebeler senede bir defa, çevre köylere zekât toplamaya çıkarlar, topladıkları bu zekât malı ile kendilerine elbise, ayakkabı gibi şeyler alırlardı.
Fakat Fakah Said, hiçbir vakit ne zekât almaya, ne de Ratıb getirmeğe gitmemiştir. Ve bunu yapmayı başkasına tezellül ve arz-ı iftikar mânâsında anladığı için, izzet-i nefsi ve vakarı onu men’ etmiştir.
Hatta bir defasında tüm talebe arkadaşları zekât toplamaya gittikleri halde, kendisinin gitmediğini gören ve onun bu izzetli hali karşısında duygulanan Müslüman köylüler, kendi aralarında bir miktar para toplayarak, küçük Said’e hediye etmişler. Bu hediyeli para, zekâta giden ve bir çok köyleri dolaşarak para toplayan arkadaşlarının topladıklarından da ziyade olduğa halde, başkasının eser-i minneti olan bu parayı, üzerinde taşıması, nefsine ağır geldiği için, alıp ağabeyisi Molla Abdullah’a vermiştir.
Ağabeyisine teslim ettiği bu para ile; bana bir mavzer al! “yok olmaz”. Öyle ise bir tabanca al! “Yok o da olamaz” şu halde bana bir hançer al! dedi ise de, ağabeyisi kabul etmiyerek, “Biraz üzüm alır, işi tatlıya bağlarız” şeklinde hem lâtifevâri, hem gerçek bir muhavere cereyan etmiştir.
Küçük fakah Said’in, hayat seyrinin bu zamana dek ne kadar olduğunu, takvimler hangi sene ve tarihi gösterdiğini bilemiyoruz. Fakat hayatının zikri geçen bu seyir ve cereyanından sezilen şudur ki; ilk tahsile, Kur’ân okumaya gittiği günden bu ana kadar iki-üç sene geçmiş olsa gerek.. Ve takvimin, hicrî 1303-1888 raddelerinde olması lâzım... Bu takdirde, yaşı on ikinci veya on üçüncü senesini doldurmuştur. Zira H.1309-M.1892’de Doğu Bâyezid’deki üç aylık tahsil hâdisesi vaki’ olmuş oluyordu. Bununla beraber hakikatını yine ancak Allah bilir.
İcazet almış bir âlim, istediği köyde hasbeten lillah bir medrese açar. Açtığı bu medresenin sergisi, yakacak odunu Hoca Efendi’nin gücü yeterse kendisi, yoksa köylü tarafından tedarik edilirdi. Hoca Efendi’nin bu tedrisatı herhangi bir bedel mukabilinde olmadığı gibi, köylü dahi talebelerin yemeklerini üzerlerine alırlardı. Bunda da iki metod kullanılırdı:
1- Her bir talebe bir köylünün evinden günde üç defa, kabını götürür, o evde pişirilen ne ise, ondan alır, medreseye getirirdi.
2- Yahut medrese sâhibinin iktidarı varsa, yemek masraflarını da üzerine alır veya medresede pişirirlerdi. Bu her iki metoda da Kürtçe “Ratıb” denilirdi.
Ayrıca talebeler senede bir defa, çevre köylere zekât toplamaya çıkarlar, topladıkları bu zekât malı ile kendilerine elbise, ayakkabı gibi şeyler alırlardı.
Fakat Fakah Said, hiçbir vakit ne zekât almaya, ne de Ratıb getirmeğe gitmemiştir. Ve bunu yapmayı başkasına tezellül ve arz-ı iftikar mânâsında anladığı için, izzet-i nefsi ve vakarı onu men’ etmiştir.
Hatta bir defasında tüm talebe arkadaşları zekât toplamaya gittikleri halde, kendisinin gitmediğini gören ve onun bu izzetli hali karşısında duygulanan Müslüman köylüler, kendi aralarında bir miktar para toplayarak, küçük Said’e hediye etmişler. Bu hediyeli para, zekâta giden ve bir çok köyleri dolaşarak para toplayan arkadaşlarının topladıklarından da ziyade olduğa halde, başkasının eser-i minneti olan bu parayı, üzerinde taşıması, nefsine ağır geldiği için, alıp ağabeyisi Molla Abdullah’a vermiştir.
Ağabeyisine teslim ettiği bu para ile; bana bir mavzer al! “yok olmaz”. Öyle ise bir tabanca al! “Yok o da olamaz” şu halde bana bir hançer al! dedi ise de, ağabeyisi kabul etmiyerek, “Biraz üzüm alır, işi tatlıya bağlarız” şeklinde hem lâtifevâri, hem gerçek bir muhavere cereyan etmiştir.
Küçük fakah Said’in, hayat seyrinin bu zamana dek ne kadar olduğunu, takvimler hangi sene ve tarihi gösterdiğini bilemiyoruz. Fakat hayatının zikri geçen bu seyir ve cereyanından sezilen şudur ki; ilk tahsile, Kur’ân okumaya gittiği günden bu ana kadar iki-üç sene geçmiş olsa gerek.. Ve takvimin, hicrî 1303-1888 raddelerinde olması lâzım... Bu takdirde, yaşı on ikinci veya on üçüncü senesini doldurmuştur. Zira H.1309-M.1892’de Doğu Bâyezid’deki üç aylık tahsil hâdisesi vaki’ olmuş oluyordu. Bununla beraber hakikatını yine ancak Allah bilir.
Yükleniyor...