Bu tefeülden sonra, Üstâd Hazretleri: “İşte gördün mü Paşa!.. Ben şimdi ne sizdenim, ne de onlardanım” dedi.

Hüseyin Paşa: “Seyda, sen benim kolumu kanadımı soğuttun. Ben, şimdi aşiretime dönsem, ‘Paşa korktu, onun için vazgeçti’ diyecekler.” dedi.

Hazret-i Üstâd: “Evet, korktu desinler, amma kan döktü demesinler” dedi.. ve en son, Hüseyin Paşa veda edip ayrılırken de; Hazret-i Üstâd paşaya üç defa: “Paşa kan dökme, kan dökme, kan dökme!..” dedi ve tekrarladı.

Hüseyin Paşa döndü, gitti ve kuvvetlerini dağıttı. Dolayısıyla Van bölgesinde herhangi bir hadise vuku’ bulmadı.

İşte Hüseyin Paşa ve Üstâd Hazretlerinin görüşme hadisesinin ve muhaverelerinin aslı budur.

Merhum Molla Hamid’e benim ikinci sualim de şöyle olmuştu: Peki Hazret-i Üstâd ile merhum şeyh Said arasında cereyan eden mektuplaşma hadisesi nasıl oldu? Siz mektubun metnini biliyor musunuz?..

Molla Hamid: “Hayır, benim öyle bir mektublaşmadan haberim olmadı ve duymadım. Yalnız şöyle bir hadiseyi biliyorum: Bizim Van telgrafhanesinde, mahrem evraka bakan akrabamızdan Mustafa Efendi adında bir şahıs vardı. O kendisi bana şöyle bir hadise anlatmıştı:

“Bir gün Ankara’dan bir telgraf geldi. Telgrafda: “Van’da bulunan şeyh Said’i hemen imha ediniz!” şeklinde dehşetli bir emir vardı. Telgraf Van fırka kumandanı Süleyman Sabri Paşa’ya geliyordu. Telgrafı aldım. Gizli emir olduğu için bağladım, mühürledim ve ister istemez yerine götürmek mecburiyetindeydim. Fakat vücudum lerzeye geldi, titremeye başladım. Burada büyük din âlimlerinden tek bir adam kalmıştır. Demek o da gidecek diye kendi kendime konuşuyordum. Fakat çâr ü nâçar telgrafı Süleyman Sabri Paşa’ya götürüp verdim. Süleyman Sabri Paşa telgrafı görünce, çok hayret etti... Çünki o, Üstâd’ı çok yakinen tanıyor ve biliyordu. Gelen telgrafa şöyle bir cevab verdi:

“Burada şeyh Said diye bir kimse yoktur. Ancak Said Hoca isminde bir zat vardır. O da kendi ibadetiyle meşgul, münzevi bir insandır. Bu isimde başka bir kimse de mevcud değildir” diye yazıp bana verdi, ben de Ankara’ya yolladım.

Molla Hamid’e üçüncü sualim de şöyle olmuştu:

Bir cuma günü, Nurşin camii avlusuna bitişik, Evkaf memuru Ömer Efendi’nin evinin bahçesinde Hazret-i Üstâd ile Kör Hüseyin Paşa ve diğer bazı ağa ve reislerin görüşmeleri ve konuşmaları nasıl olmuştu? Merhum Ali Çavuş’tan nakledilen bir rivayet ile böyle bir hadiseden söz edilmektedir?


Yükleniyor...