İkinci günü, 7/Mart/1984 Çarşamba günü öğleden sonra, yanıma inşaat mühendisi Bitlis’li Celal Huyut, Van Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü talebesi Ahlatlı İsmet Yıldırım ve Eğitim Yüksek Okulu talebesi Bulanıklı Mehmed Emin Korkmaz’ı alarak, oğlunun evine gittik. Ben suallerimi sormaya başladım:

- Bazı dedikodulara medar olmuş Hazret-i Üstâd Bediüzzaman ve Hamidiye Paşası Kör Hüseyin Paşa’nın mülâkat ve muhaberelerinin aslı nedir? Hadise nasıl cereyan etti? Lütfen olduğu gibi anlatır mısınız?..

- Molla Hamid: “Ben neşredilmiş bazı kitaplarda benim rivayetim ile ilgili bazı şeyler de dinledim. Çok ilâveler gördüm, çok üzüldüm... Bunları kim böyle nakletmiş diye Van’da soruşturdum. Hiç kimse ben duydum veya söyledim demedi. şimdi Hüseyin Paşa ve Üstâd Hazretleri’nin görüşme hadisesini aynen anlatacağım, hadise şöyle oldu:

Hazret-i Üstâd’la birlikte, Erek Dağı’ndaki harabe kilisesinde idik. Günlerden bir gün, ben ve bir ara Hicaz’da kalıp, orada büyük nâm vermiş ve şeyh Ekber-ül Vanî lakabı ile anılmış, büyük Velî şeyh şükrullah Efendi’nin oğlu Esas-üddin ile ikimiz Üstâd’ın yanında idik. O gün ikimizden başka Üstâd’ın yanında hiç kimse yoktu. Hüseyin Paşa, iki hizmetçisiyle birlikte Üstâd’ın ziyaretine geldiler. Atlarını harabe kilisenin kapısı önünde ağaçlara bağladıktan sonra içeri geldiler. Hüseyin Paşa çok uzun boylu ve iri yarı bir insandı. Her bir parmağı benim bileklerim kadar kalındı. O günü paşalık altın madalyalarını da takmış gelmişti. Çok heybetli idi. İçeri girdiler, son derece edep dairesinde Hazret-i Üstâd’ın ellerini öptü ve diz çökerek huzurunda oturdu. Biraz sonra bir mendil içinde, tahminen yarım kilo kadar altını çıkarıp oraya bir yere indirdi.

Hazret-i Üstâd: “O nedir?.” dedi.

Paşa: “Kurban, benim helâl malımdan zekâtımdır, size getirdim” dedi.

Üstâd: “Sen kendi yakınlarından, akrabalarından, köylülerinden hiç kimseyi bulamadın mı ki, ta buraya kadar getirdin?”

Paşa: “Kurban! Benim akrabalarım, yakınlarım hepsi zengin. Fakir kimse yok. müstehakkı sizsiniz..” dedi.

Hazret-i Üstâd: “Zekâtın nakli caiz değildir. Orada bir çok fakirler varken, bunca köyü aşıp da buraya kadar niçin getirdin?” dedi.

Hüseyin Paşa: “Seyda, Kurban, hiç olmazsa beş on tanesini kabul ediniz! Burada yanınızdaki talebelerinizin ihtiyaçlarına sarfedersiniz” dedi.

Hazret-i Üstâd: “Hayır, mümkün değil.. Benim zekâta ihtiyacım yoktur.” dedi, kabul etmedi.

Yükleniyor...