olan kavl-i leyyin kullanmıştır. Sadece 1920’de şerif Paşa’nın Ermenilerle işbirliği yapma teşebbüsüne sert cevaplar vermiştir. Bu da lazım ve yerinde olan bir iş idi.
Mesela az üstte temas ettiğimiz gibi, “dörtyüz elli milyon” tabirini Bediüzzaman Hazretleri hayatında, hususan o zamanlarda hiç kullanmamıştır. Yine üst tarafta kaydettiğimiz gibi, âlim ve fazıl, aynı zamanda âl-i beyt-i nebevîden olan bir zata “Akılsız kavmiyetçi” isnadını asla yapmaz. Hazret-i Bediüzzaman’ın ilmî nezâketine, irşad ve ıslâh metoduna hiç lâyık düşmez bu. Her ne ise... şimdi üçüncü bir rivayet şekline geçiyoruz:
Yine Türkiye’de Nurculuk Davası kitabından: (Sahife 261)
“...Erek dağında, Zernabad suyu başında bir mağaracıkta inzivada iken, şeyh Said isyan eder. Vilâyât-ı şarkiye’nin en büyük aşiretlerinden Ertoşî aşireti reisi şâkir Ağa, şimdi İran’da bulunan Simiko namiyle ma’ruf İsmail Ağa ve Hayderan, Sibkân aşireti reisleri Bediüzzaman’ı dağdaki mezkûr mağarada ziyaret edip hep beraber “Seyda!” diye hitap ederler.
Bunun üzerine Bediüzzaman: “Yine menfî bir fikirle mi geldiniz” maksatlarını anladığını ihsas ederek; şeyh Said hareketine katılmak isteyen bu ağalara şu cevabı verir:
“Türk milleti tarihte İslâm’ın reisliğini en iyi şekilde yapmıştır. şimdiden sonra da, yine İslâm’ın reisliğini onlar deruhde edecektir. Bu suretle onları menfi hareketlere karışmaktan alıkor.”
şimdi, Türkiye’de Nurculuk Davası kitabında yer alan şu üçüncü rivayet şeklinin de bazı sakatlıklarını gösterecek bir noktaya aceleyle temas ettikten sonra, rivayetin başka kitaplarındakine zıd ve mugayir olduğunu da az ilerde göstereceğiz.
Evet, bu nakil ve rivayetin evvelâ kimden geldiği hakkında bir kere yine belli bir şey yoktur. O halde rivayet ilmine göre uydurmasyon gibi bir sözdür ve değersizdir.
Saniyen: İranlı Simiko (İsmail Ağa) İran’da şikâkâ Aşireti Reisi olup, hayatı boyunca hep Osmanlı dostu kalmış, zaman zaman, İran şahına baş kaldırmış, Sultan Abdülhamid’den ve İttihatçılardan gizli yardımlar görmüş, hatta Sultan Reşad zamanında da Osmanlı Devleti’nden silâh ve cephane yardımı görmüş bir insandır. Bunlar bir tarafa...
İsmail Ağa bir kere 1918 yıllarında İran askerleriyle, Ermenilerin büyük bir askerî kolu Ruslardan da destek görerek onun aşireti üzerine yürümesi üzerine; Ermeni aşireti olan Ömer Dellan’ın 60 bin kişilik askerleriyle günlerce aylarca, başka yerden yardım görmiyerek, çarpışmış ve büyük zayiatlar vermiş ve verdirmiştir. Nihayet askerî kuvveti ve cephanesi tükenmiş,
Mesela az üstte temas ettiğimiz gibi, “dörtyüz elli milyon” tabirini Bediüzzaman Hazretleri hayatında, hususan o zamanlarda hiç kullanmamıştır. Yine üst tarafta kaydettiğimiz gibi, âlim ve fazıl, aynı zamanda âl-i beyt-i nebevîden olan bir zata “Akılsız kavmiyetçi” isnadını asla yapmaz. Hazret-i Bediüzzaman’ın ilmî nezâketine, irşad ve ıslâh metoduna hiç lâyık düşmez bu. Her ne ise... şimdi üçüncü bir rivayet şekline geçiyoruz:
Yine Türkiye’de Nurculuk Davası kitabından: (Sahife 261)
“...Erek dağında, Zernabad suyu başında bir mağaracıkta inzivada iken, şeyh Said isyan eder. Vilâyât-ı şarkiye’nin en büyük aşiretlerinden Ertoşî aşireti reisi şâkir Ağa, şimdi İran’da bulunan Simiko namiyle ma’ruf İsmail Ağa ve Hayderan, Sibkân aşireti reisleri Bediüzzaman’ı dağdaki mezkûr mağarada ziyaret edip hep beraber “Seyda!” diye hitap ederler.
Bunun üzerine Bediüzzaman: “Yine menfî bir fikirle mi geldiniz” maksatlarını anladığını ihsas ederek; şeyh Said hareketine katılmak isteyen bu ağalara şu cevabı verir:
“Türk milleti tarihte İslâm’ın reisliğini en iyi şekilde yapmıştır. şimdiden sonra da, yine İslâm’ın reisliğini onlar deruhde edecektir. Bu suretle onları menfi hareketlere karışmaktan alıkor.”
şimdi, Türkiye’de Nurculuk Davası kitabında yer alan şu üçüncü rivayet şeklinin de bazı sakatlıklarını gösterecek bir noktaya aceleyle temas ettikten sonra, rivayetin başka kitaplarındakine zıd ve mugayir olduğunu da az ilerde göstereceğiz.
Evet, bu nakil ve rivayetin evvelâ kimden geldiği hakkında bir kere yine belli bir şey yoktur. O halde rivayet ilmine göre uydurmasyon gibi bir sözdür ve değersizdir.
Saniyen: İranlı Simiko (İsmail Ağa) İran’da şikâkâ Aşireti Reisi olup, hayatı boyunca hep Osmanlı dostu kalmış, zaman zaman, İran şahına baş kaldırmış, Sultan Abdülhamid’den ve İttihatçılardan gizli yardımlar görmüş, hatta Sultan Reşad zamanında da Osmanlı Devleti’nden silâh ve cephane yardımı görmüş bir insandır. Bunlar bir tarafa...
İsmail Ağa bir kere 1918 yıllarında İran askerleriyle, Ermenilerin büyük bir askerî kolu Ruslardan da destek görerek onun aşireti üzerine yürümesi üzerine; Ermeni aşireti olan Ömer Dellan’ın 60 bin kişilik askerleriyle günlerce aylarca, başka yerden yardım görmiyerek, çarpışmış ve büyük zayiatlar vermiş ve verdirmiştir. Nihayet askerî kuvveti ve cephanesi tükenmiş,
Yükleniyor...