sonucu, büsbütün alevlenen bu adavet, dünya durdukça silinmesi mümkin olmazken; Bediüzzaman Said-i Nursî Hazretleri, Türklerin yaşadığı bölgelerde başlattığı Nur Te’lifatını Türkçe lisanıyla yazması.. Ve çok kıymettar talebeleri Türklerden çıkması ve Nur Risalelerinde Türk milletinin tarihteki İslâmî büyük hizmetlerini her vesileyle yâda getirmesi.. Ayrıca şark vilâyetlerinde yapılan o gibi zulümlerin Türk milletine verilemiyeceğini ve o büyük haksızlıklar Türk milletinden gelmediğini; şark’tan Üstâd’ın ziyaretine gelen herkese her zaman anlatması gibi hizmetleriyle; şark’ta yaşıyan vatandaşların kalbindeki o büyük adavet, ğayızlı iğbirar(*) kökünden silinmiş, onun yerine Türk milletine karşı muhabbet ve kardeşlik hisleri doğmuştur. Elhamdülillah!..

şeyh Said’in Bediüzzaman’a Mektubu

Asıl mevzuumuza şimdi geliyoruz. şeyh Said’in hareketi üstte kaydedildiği vechile, patlak verdikten sonra; artık şeyh Said ister istemez hadisenin içine girmiş bulundu. Dolayısıyla kendisini dinliyenleri yardıma çağırmaya başladı. Tabii ki, harb tekniğini bilmez köylü, acemi halk kitlesinden ibaret bir miktar insan etrafına toplandı. Hükûmet kuvvetleriyle yer yer bazı çatışmalar devam ediyordu. şeyh Said, Bediüzzaman Hazretlerini de kendisine yardım etmeye çağıran bir mektup gönderdi. Mektubun mahiyeti; Bediüzzaman’ın şark’ta büyük nüfuza sahib olduğundan, başlatmış olduğu hareketine yardımcı olursa, muvaffak olabileceğ’ini yazıyordu ve onu da’vet ediyordu. Bediüzzaman Hazretleri de, ona mektupla cevab verdi. Üstâd’ın bu cevabî mektubunun mahiyetinden, 1947’den sonra yazılan tüm Tarihçelerde bahis edildi. Mezkûr Tarihçelerde, şeyh Said’in adı geçen mektubundan ve Üstâd’ın ona gönderdiği cevabtan kelime ve cümleler itibariyle değişik şekillerde yer verildi. Üstâd da bunları hep gördü ve okudu. Tasdik ve ikrar alâmeti olan sükûtla karşıladı.

şeyh Said’le olan bu mektuplaşma hadisesini, ilk önce 1946 yıllarında İnebolu’lu Selâhaddin Çelebî yazdı ve ifşa etti. Bu yazı, “Bediüzzaman’ın Taihçe-i Hayat’ından Bir Hülâsadır” başlığı altında makale gibi bir şey idi. Hazret-i Üstâd, Selâhaddin Çelebi’nin bu yazısını evvelâ bir lahika mektubu şeklinde neşrettirdi. Bilâhare de, Osmanlıca Asay-ı Musa mecmuasının İnebolu nüshalarının arkasında dercettirdi. Daha sonra, aynı yazıyı Isparta’da teksir makinasiyle çoğaltılan İslâm yazısı Asay-ı Musa’nın da ahirine -az bir tensikten sonra- dercettirdi.

Yükleniyor...