şeyh Said’in Hareketi Nasıl Başladı
Bu mevzuda hadisenin esasını araştırdım ve şahsen bir çok müttakî, âlim insanlardan dinledim. Aynı zamanda, tarafsız siyasî bazı insanlardan da dinlemişimdir. Dinlediğim bu insanlar, hadise zamanını idrak etmiş kimselerdir. Ezcümle dinlemiş olduğum bu insanların içinden, ırkan ve siyaseten şeyh Said’in hareketini tasvib etmesi mümkin olmıyan, lâkin dinen ve vicdanen o mes’elenin asliyet ve mahiyetini olduğu gibi dile getirmeyi de vicdanî bir borç bilen, hadisenin içinde yaşamış, görmüş ve ilgilenmiş olarak Urfa’nın eşraf ailelerinden ve uzun seneler C.H.P’den Urfa Millet Vekilliği’ni yapmış Arnavut asıllı Osman Ağan Bey şöyle anlatırdı:
“Cumhuriyetin ilânından sonra, hükûmetin çıkarttığı bazı kanunlar, özellikle birinci Lozan Antlaşması neticesinde, ikinci Lozan Konferansı mucibince hilâfetin ilgası ve lâik Cumhuriyyet tarzının benimsenmesi gibi kanunları; birçok insanlar gibi, şeyh Said de dinî akidesine zıd görmüş, tepkiyle karşılamıştı. 1924 yılı son aylarında şark vilâyetlerinin bazı bölgelerini dolaşarak, çıkan kanunların ve hükûmetin tutumunun İslâm dinine ve kanunlarına zıd olduğunu anlatmış, kendisine bi’at edilmesini te’min etmeye çalışmıştı. Bu bi’atı toplamaya çalışırken de, sıkı sıkıcasına tenbihatta bulunarak; herhangi bir hadisenin çıkarılmamasına dikkat etmelerini tavsiyelerde bulunmakta imiş. Böylece şeyh Said, Doğu vilâyetlerinin bazı bölgelerinde Müslüman halkın ileri gelenleri olan ulema, meşayih ve aşiret reislerinden kâfî miktarda bi’at topladığı takdirde, onların mümessili sıfatıyla, bilâhare Ankara hükûmetine temsilci bir hey’et göndererek, hükûmete çıkan kanunlara karşı Müslüman halkın tepki ve itirazlarını ileteceklerini, eğer hükûmet bu arzuları doğrultusunda tutumunu düzeltmeyi kabul ederse, onu tanıyıp itaat edeceklerini, aksi takdirde o zaman hükûmeti tanımıyacaklarını söylemekte imiş.
İşte şeyh Said, bu niyet ve bu hedef ile bazı Doğu vilâyetlerinin köy ve kasabalarını henüz dolaşmakta iken ve herhangi bir harekette bulunmak ve bir hadise çıkarmak kesinlikle sözkonusu değilken, dolaşa-dolaşa, o zamanki ismiyle Piran Kasabasına (Diyarbekir’in Dicle Kazası) gelmişti. Takvim 10 şubat 1925’i gösteriyordu. O günü kasabada bir düğün merasimi de varmış. şeyh Said de o düğüne davetliymiş. Düğün şenliğinin tam ortasında, köye bir üstteğmen ile bir kaç musellah jandarma gelmişler, bir mahkûmu ta’kib ediyorlarmış. Mahkûmun da düğün arasında olduğunu haber almışlar. Üstteğmen makûmu hemen istemiş.. Köyün ileri gelenleri ne kadar rica etmişlerse, üstteğmen dinlememiş.. Sonra şeyh Said, bizzat ve şahsen gitmiş, üstteğmenden rica etmiş, kefil olmuş, “Düğün bitsin, ben kendi elimle onu size teslim ederim” diye va’detmiş. Fakat üstteğmen yine dinlememiş.
Bu mevzuda hadisenin esasını araştırdım ve şahsen bir çok müttakî, âlim insanlardan dinledim. Aynı zamanda, tarafsız siyasî bazı insanlardan da dinlemişimdir. Dinlediğim bu insanlar, hadise zamanını idrak etmiş kimselerdir. Ezcümle dinlemiş olduğum bu insanların içinden, ırkan ve siyaseten şeyh Said’in hareketini tasvib etmesi mümkin olmıyan, lâkin dinen ve vicdanen o mes’elenin asliyet ve mahiyetini olduğu gibi dile getirmeyi de vicdanî bir borç bilen, hadisenin içinde yaşamış, görmüş ve ilgilenmiş olarak Urfa’nın eşraf ailelerinden ve uzun seneler C.H.P’den Urfa Millet Vekilliği’ni yapmış Arnavut asıllı Osman Ağan Bey şöyle anlatırdı:
“Cumhuriyetin ilânından sonra, hükûmetin çıkarttığı bazı kanunlar, özellikle birinci Lozan Antlaşması neticesinde, ikinci Lozan Konferansı mucibince hilâfetin ilgası ve lâik Cumhuriyyet tarzının benimsenmesi gibi kanunları; birçok insanlar gibi, şeyh Said de dinî akidesine zıd görmüş, tepkiyle karşılamıştı. 1924 yılı son aylarında şark vilâyetlerinin bazı bölgelerini dolaşarak, çıkan kanunların ve hükûmetin tutumunun İslâm dinine ve kanunlarına zıd olduğunu anlatmış, kendisine bi’at edilmesini te’min etmeye çalışmıştı. Bu bi’atı toplamaya çalışırken de, sıkı sıkıcasına tenbihatta bulunarak; herhangi bir hadisenin çıkarılmamasına dikkat etmelerini tavsiyelerde bulunmakta imiş. Böylece şeyh Said, Doğu vilâyetlerinin bazı bölgelerinde Müslüman halkın ileri gelenleri olan ulema, meşayih ve aşiret reislerinden kâfî miktarda bi’at topladığı takdirde, onların mümessili sıfatıyla, bilâhare Ankara hükûmetine temsilci bir hey’et göndererek, hükûmete çıkan kanunlara karşı Müslüman halkın tepki ve itirazlarını ileteceklerini, eğer hükûmet bu arzuları doğrultusunda tutumunu düzeltmeyi kabul ederse, onu tanıyıp itaat edeceklerini, aksi takdirde o zaman hükûmeti tanımıyacaklarını söylemekte imiş.
İşte şeyh Said, bu niyet ve bu hedef ile bazı Doğu vilâyetlerinin köy ve kasabalarını henüz dolaşmakta iken ve herhangi bir harekette bulunmak ve bir hadise çıkarmak kesinlikle sözkonusu değilken, dolaşa-dolaşa, o zamanki ismiyle Piran Kasabasına (Diyarbekir’in Dicle Kazası) gelmişti. Takvim 10 şubat 1925’i gösteriyordu. O günü kasabada bir düğün merasimi de varmış. şeyh Said de o düğüne davetliymiş. Düğün şenliğinin tam ortasında, köye bir üstteğmen ile bir kaç musellah jandarma gelmişler, bir mahkûmu ta’kib ediyorlarmış. Mahkûmun da düğün arasında olduğunu haber almışlar. Üstteğmen makûmu hemen istemiş.. Köyün ileri gelenleri ne kadar rica etmişlerse, üstteğmen dinlememiş.. Sonra şeyh Said, bizzat ve şahsen gitmiş, üstteğmenden rica etmiş, kefil olmuş, “Düğün bitsin, ben kendi elimle onu size teslim ederim” diye va’detmiş. Fakat üstteğmen yine dinlememiş.
Yükleniyor...