Hz. Üstâd Van’da

Üstâd Hazretleri Van’a ilk geldiği günlerinde ilk işi, evvelâ Van kal’asının başına çıkmak oldu. Çok hazin ve rikkatli bir halet-i ruhiye içerisinde, sekiz sene evvelki zamana hayalen gidip, sinema levhaları gibi o zamandaki hadiseleri ve levhaları seyretmeye başladı. Van Kal’asının başında cereyan eden bu çok acıklı halet-i ruhiyesinin tercümanı olarak, on sene sonra, Barla’da te’lif etmiş olduğu 26. Lem’a’nın Onüçüncü Ricası’nda şöyle kaydetmiştir:

“...Harb-i Umumi’de, Rus’un esaretinden kurtulduktan sonra, İstanbul’da iki üç sene Dar’ül-Hikmet’te hizmet-i diniye beni orada durdurdu. Sonra Kur’ân-ı Hakim’in irşadiyle ve Gavs-ı A’zam’ın himmetiyle ve ihtiyarlığın intibahiyle İstanbul’daki hayat-ı medeniyeden usanç ve şa’şaalı hayat-ı içtimâiyeden bir nefret geldi. Dau-ssıla tabir edilen iştiyak-ı vatan hissi beni vatanıma sevk etti. Mademki öleceğim, vatanımda öleyim diye Van’a gittim. Her şeyden evvel, Van’da Horhor denilen medresemin ziyaretine gittim. Baktım ki, sair Van hâneleri gibi, onu da Rus istilâsında Ermeniler yakmışlardı. Van’ın meşhur kal’ası ki, dağ gibi yek-pare taştan ibarettir. Benim medresem onun tam altında ve ona tam bitişiktir. Benim terk ettiğim yedi-sekiz sene evvel; o medresemdeki hakikaten dost, kardeş, enis talebelerimin hayâlleri gözümün önüne geldi. O fedakâr arkadaşlarımın bir kısmı hakikî şehid, diğer bir kısmı da o musibet yüzünden ma’nevî şehid olarak vefat etmişlerdi. Ben ağlamaktan kendimi tutamadım.. ve kal’anın, tâ, medresemin üstündeki iki minare yüksekliğinde medreseye nâzır tepesine çıktım, oturdum. Yedi-sekiz sene evvelki zamana hâyalen gittim. Benim hayalim kuvvetli olduğu için, beni o zamanda hayli gezdirdi. Etrafta kimse yoktu ki, beni o hayâlden çevirsin ve o zamandan çeksin. Çünkü yalnız idim. Yedi-sekiz sene zarfında gözümü açtıkça, bir asır zaman geçmiş kadar bir tahavvülât görüyordum. Baktım ki; benim medresemin etrafındaki şehir içi, kal’a dibi mevki’i, bütün baştan aşağıya kadar yandırılmış, tahrib edilmiş... Evvelki gördüğümden şimdiki gördüğüme, güya iki yüz sene sonra, dünyaya gelip, öyle hazin nazarla baktım. O hanelerdeki adamların çoğu ile dost ve ahbab idim. Kısm-ı a’zamı Allah rahmet etsin muhaceret ile vefat etmişler, gurbette perişan olmuşlardı. Hem Ermenî mahallesinden başka, Van’ın bütün Müslümanlarının hâneleri tahrib edilmiş gördüm. Benim kalbim en derinden sızladı, o kadar rikkatime dokundu ki; binler gözüm olsaydı, beraber ağlıyacaktı. Ben gurbetten, vatanıma döndüm, gurbetten kurtuldum zannediyordum.. Vâesefa gurbetin en dehşetlisini vatanımda gördüm. On ikinci Rica’da bahsi geçen Abdurrahman gibi, ruhumla pek alâkadar yüzer talebelerimi, dostlarımı kabirde.. Ve o ahbabların yerlerini

Yükleniyor...