gafil olan gençler taifesinden yalnız yirmi ile kırk yaşı ortasındaki muvakkat bir zamanda sarhoşçasına menhus bir lezzet verebileceğini ispat etmiş ve onları susturmuştur.

3- Yine 1933’de, Barla’da Üstâd’ın aleyhinde olarak, onun Kürtlüğü propaganda vesilesi yapıldığı günlerde, talebelerinden Bekir Ağa veya diğer ismiyle Bekir Bey’in şahsında sair talebelerini ikaz için şöyle bir hitapta bulunmuştur:

“Aziz sıddık, fedakâr ve vefadar kardeşim Kürt Bekir Bey!

Maatteessüf bil-mecburiye nâhoş ve malaya’nî sayılacak bir bahis söyliyeceğim. Fakat bu bahsim, hakikî hamiyetperver Türkçülere karşı değil, belki frengilik hesabına, sahtekâr bir sûrette Türkçülüğü kendine perde eden mütecavizlere karşı söylüyorum, şöyle ki:

Mülhid münafıkların en son ve alçakça ve vicdansızca aleyhimizde isti’mal ettikleri bir silahı şudur ki; diyorlar: “Said Kürttür, bu Kürdün arkasında bu kadar koşmak hamiyet-i milliyeye yakışmaz.” Ben bu münafıkların vicdansızca desiselerine karşı değil, belki safdillerin temiz kalbleri bunların sözleriyle bulanmamak için diyorum ki:

Evet, ben başka memlekette dünyaya gelmişim. Fakat Cenab- Hakk beni bu memleketin evladına hizmetkâr etmiş ki, dokuz sene mütemadiyen bu memleketteki milletin ondan dokuzunun saadetine, kendi dilleriyle hizmet ettiğim bu havalideki insanlara malûmdur...”(103)

Ve mektubun diğer bölümlerindeki Türk milletine karşı ayrı ve hususi bir alâka beslediğini ve bir tane imanlı, uyanık Türk’ü; bin tane gafil Kürde tercih ettiğini yazmaktadır.

4- 1952 senelerinde Üstâd Emirdağı’nda iken, Dinar’ın Buraklı Köyü İmamı Süleyman Efendi’nin Türkler hakkında, Peygamberimizin medihlerine ait hadislerin hakikatlerini mektupla sorması üzerine, Üstâd Hazretleri şu cevabı vermiştir:

“Salisen: Dinar’ın Buraklı imamı Süleyman’ın ehemmiyetli mektubuna karşı yazınız ki; “Türkler hakkında senay-i Peygamberî (A.S.M.) muhakkaktır. Bir kaç yerde Türklerden ehemmiyetle bahsetmiş, hadis var... Fakat bu hadisin hakikî sureti ne olduğunu yanımda Kütüb-ü Hadisiye bulunmadığından bilemiyorum. Fakat ma’nası hakikat ve Türk milletinin senay-i Peygamberiye (A.S.M.) mazhar olduğu hakikattir. Bir nümunesi Sultan Fatih hakkındaki hadistir...”

İşte bu gösterilen bir kaç örnek gibi, bu mevzu’da belki yüz tane örnek daha verebiliriz. Fakat mevzu’ herhalde güneş gibi aydınlanmış ve anlaşılmıştır. Daha çok tafsilat isteyenler, bilhassa Eskişehir mahkeme müdafaasına ve Risale-i Nur’un lahikalarına müracaat edebilirler.

Yükleniyor...