icad etmek için harekete geçmiş, hükümeti evhamlandırmış ve nihayet 1935’de Eskişehir hadisesini vücuda getirmişlerdir. Üstâd Bediüzzaman ile birlikte yüzyirmi Müslüman, fakir ve İşçiyi Eskişehir hapishanesine doldurtmuşlardır.
Evet, bunları, makamı ve yeri değilken yazdığımızın sebebi şudur: Bütün bu zulümler, keyfî ve küfrî istibdatlar ve dine karşı bunca ihanet ve darbeler icra edildiği bir sırada, Hazret-i Üstâd, bin seneden beri Müslüman olan ve İslâm dini uğruna yaptığı cihadlarıyla cihanın takdirini kazanmış bir milletin başındaki Hükûmetini ve idarecilerini -müstesna bir kaç adamından başka- küfürle ittiham etmemiş.. ve bu milletin idarecilerini kâfir bir hükûmet şeklinde görmek istememiş ve öyle de kabul etmemiştir.
İşte Hazret-i Üstâd’ın hayatının bu safhasına ait, üzerinde olduğumuz mevzu’ ile ilgili beyanat ve fetvalarından da bir kısmını buraya dercediyoruz:
1- Hazret-i Bediüzzaman’ın neden sadece ve sadece ilim yoluyla, irşad yoluyla, Nur yoluyla ehl-i gaflet ve dalâleti, hatta ehl-i nifak ve şekaveti hidayete getirmeye ma’tuf hizmet ve hareketlere hayatını sarfetti? sualinin temel cevabı, esası ve ana proğramı şu gelecek cümlelerle ifadesini bulmaktadır:
“...Kadir-i külli şey, bir dakikada bulutlarla dolmuş cevv-i havayı süpürüp temizliyerek, semanın berrak yüzünde ziyadar güneşi gösterdiği gibi, bu zulümatlı ve rahmetsiz bulutları da izale edip, hakaik-ı şeriatı güneş gibi gösterir ve ucuz ve dağdağasız verebilir. Onun rahmetinden bekleriz ki, bize pahalı satmasın. Baştakilerin başlarına akıl ve kalblerine iman versin yeter.. O vakit kendi kendine iş düzelir.”(78)
2- Eskişehir müdafaanamesinden:
“Ben hakaik-ı kudsiye-i imaniyyeyi Avrupa feylesoflarına ve bilhassa dinsiz feylosoflara.. ve bilhassa siyaseti dinsizliğe alet edenlere ve asayişi manen ihlâl edenlere karşı müdafaa etmiştim ve ediyorum. Ben Hükûmet-i Cumhuriyeyi ilcaat-ı zamana göre bir kısım kanun-ı medeniyi kabul etmiş ve vatan ve millete zarar veren dinsizlik cereyanlarına meydan vermiyen bir hükûmet-i İslâmiye biliyorum..”(79)
Yine aynı manada:
“Hükûmet-i Cumhuriye’nin kuvvetli esasları, böyle müfsit dinsizlerin aleyhinde olduğu halde, dinsizliği -haşa- Hükûmetin prensibine mal edip, benim vatan ve millet ve Hükûmet hesabına öyle müfsidlere karşı
Evet, bunları, makamı ve yeri değilken yazdığımızın sebebi şudur: Bütün bu zulümler, keyfî ve küfrî istibdatlar ve dine karşı bunca ihanet ve darbeler icra edildiği bir sırada, Hazret-i Üstâd, bin seneden beri Müslüman olan ve İslâm dini uğruna yaptığı cihadlarıyla cihanın takdirini kazanmış bir milletin başındaki Hükûmetini ve idarecilerini -müstesna bir kaç adamından başka- küfürle ittiham etmemiş.. ve bu milletin idarecilerini kâfir bir hükûmet şeklinde görmek istememiş ve öyle de kabul etmemiştir.
İşte Hazret-i Üstâd’ın hayatının bu safhasına ait, üzerinde olduğumuz mevzu’ ile ilgili beyanat ve fetvalarından da bir kısmını buraya dercediyoruz:
1- Hazret-i Bediüzzaman’ın neden sadece ve sadece ilim yoluyla, irşad yoluyla, Nur yoluyla ehl-i gaflet ve dalâleti, hatta ehl-i nifak ve şekaveti hidayete getirmeye ma’tuf hizmet ve hareketlere hayatını sarfetti? sualinin temel cevabı, esası ve ana proğramı şu gelecek cümlelerle ifadesini bulmaktadır:
“...Kadir-i külli şey, bir dakikada bulutlarla dolmuş cevv-i havayı süpürüp temizliyerek, semanın berrak yüzünde ziyadar güneşi gösterdiği gibi, bu zulümatlı ve rahmetsiz bulutları da izale edip, hakaik-ı şeriatı güneş gibi gösterir ve ucuz ve dağdağasız verebilir. Onun rahmetinden bekleriz ki, bize pahalı satmasın. Baştakilerin başlarına akıl ve kalblerine iman versin yeter.. O vakit kendi kendine iş düzelir.”(78)
2- Eskişehir müdafaanamesinden:
“Ben hakaik-ı kudsiye-i imaniyyeyi Avrupa feylesoflarına ve bilhassa dinsiz feylosoflara.. ve bilhassa siyaseti dinsizliğe alet edenlere ve asayişi manen ihlâl edenlere karşı müdafaa etmiştim ve ediyorum. Ben Hükûmet-i Cumhuriyeyi ilcaat-ı zamana göre bir kısım kanun-ı medeniyi kabul etmiş ve vatan ve millete zarar veren dinsizlik cereyanlarına meydan vermiyen bir hükûmet-i İslâmiye biliyorum..”(79)
Yine aynı manada:
“Hükûmet-i Cumhuriye’nin kuvvetli esasları, böyle müfsit dinsizlerin aleyhinde olduğu halde, dinsizliği -haşa- Hükûmetin prensibine mal edip, benim vatan ve millet ve Hükûmet hesabına öyle müfsidlere karşı
Yükleniyor...