şu vesveseye karşı deriz:
Vesilelerde niyetin tesiri azdır. Maksadın hakikatını tağyir etmez. Çünkü maksud, vesilenin vücuduna terettübeder. İçindeki niyete bakmaz.
Meselâ: Ben bir define veya su bulmak için sir kuyu kazıyorum. Biri geldi -kendini saklamak veya orada muzahrafatını defnetmek için- bana yardım ederek kazdı. Suyun çıkmasına niyeti tesir etmez. Su, fiiline, kazmasına bakar; niyetine bakmaz.
Bunun gibi, onlar bizi Kâbe’ye götürüyorlar, Kur’ân’ı yüksek tutmak istiyorlar. Bütün felâketimizin menbaı olan Avrupa muhabetine bedel, husumetini esas tutuyorlar. Niyetleri ne olursa olsun bu maksatların hakikatını tağyir edemez.
BEşİNCİ HATVESİ
Der: “İrade-i Hilafet siyasetimin lehinde çıktı.”
şu vesveseye karşı deriz:
Bir şahsın arzu-yu zâtîsi ve emr-i hususîsi başkadır.. Ümmet namına emin olarak deruhte ettiği emanet-i Hilafeten hasıl olan şahsiyet -i maneviyenin iradesi bambaşkadır. Bu irade bir akıldan çıkıp, bir kuvvete istinad ederek, âlem-i İslâm’ın maslahatını takib eder. Aklı ise şûray-ı ümmettir, senin vesvesen değil. Kuvveti, müsellah ordusu, hür milletidir... Senin süngülerin değildir.
Maslahatta, muhitten merkeze nazar edip, İslâm için faide-i uzmayı tercih etmektedir. Yoksa, aksine olarak merkezden muhite bakmakla; a-lem-i İslâm’ı bu devlete, bu devleti de Anadolu’ya, Anadolu’yu da İstanbul’a, İstanbul’u da hanedan-ı Saltanat’a -taâruz vaktinde- feda etmek gibi hodendişane fikir ve irade, değil Vahidüddin gibi mütedeyyin bir zat, hatta en facir bir adam da, yalnız ism-i hilafeti, taşıdığı için, ihtiyarıyla edemez. Demek, mükrehdir. O halde ona itaat, adem-i itaattir.
Vesilelerde niyetin tesiri azdır. Maksadın hakikatını tağyir etmez. Çünkü maksud, vesilenin vücuduna terettübeder. İçindeki niyete bakmaz.
Meselâ: Ben bir define veya su bulmak için sir kuyu kazıyorum. Biri geldi -kendini saklamak veya orada muzahrafatını defnetmek için- bana yardım ederek kazdı. Suyun çıkmasına niyeti tesir etmez. Su, fiiline, kazmasına bakar; niyetine bakmaz.
Bunun gibi, onlar bizi Kâbe’ye götürüyorlar, Kur’ân’ı yüksek tutmak istiyorlar. Bütün felâketimizin menbaı olan Avrupa muhabetine bedel, husumetini esas tutuyorlar. Niyetleri ne olursa olsun bu maksatların hakikatını tağyir edemez.
BEşİNCİ HATVESİ
Der: “İrade-i Hilafet siyasetimin lehinde çıktı.”
şu vesveseye karşı deriz:
Bir şahsın arzu-yu zâtîsi ve emr-i hususîsi başkadır.. Ümmet namına emin olarak deruhte ettiği emanet-i Hilafeten hasıl olan şahsiyet -i maneviyenin iradesi bambaşkadır. Bu irade bir akıldan çıkıp, bir kuvvete istinad ederek, âlem-i İslâm’ın maslahatını takib eder. Aklı ise şûray-ı ümmettir, senin vesvesen değil. Kuvveti, müsellah ordusu, hür milletidir... Senin süngülerin değildir.
Maslahatta, muhitten merkeze nazar edip, İslâm için faide-i uzmayı tercih etmektedir. Yoksa, aksine olarak merkezden muhite bakmakla; a-lem-i İslâm’ı bu devlete, bu devleti de Anadolu’ya, Anadolu’yu da İstanbul’a, İstanbul’u da hanedan-ı Saltanat’a -taâruz vaktinde- feda etmek gibi hodendişane fikir ve irade, değil Vahidüddin gibi mütedeyyin bir zat, hatta en facir bir adam da, yalnız ism-i hilafeti, taşıdığı için, ihtiyarıyla edemez. Demek, mükrehdir. O halde ona itaat, adem-i itaattir.
Yükleniyor...