Aynı hadise (şerif Paşa ve Bogos Nubar anlaşması) hakkında Sebilür Reşad mecmuası 4 Mart 1330 Rumi - 17 Mart 1920 miladi tarihi ve 461. sayısında Üstâd Bediüzzaman’la yaptığı raportaj yazısını neşretti. Sebilür-Reşad’ın aynı sayısında, merhum Eşref Edib’in ifadesiyle : “Kürdlerin asîl ailelerinden bulunan Üstâd-ı muhterem Ahmed Naim Beyefendi Hazretleri” şeklinde sunulan meşhur âlim Babanzade Ahmed Naim’in de yazısı vardır. Üstâd Bediüzzaman’la yaptığı mülakat aynen şöyledir: (Üstâd’ın sözlerini alıyoruz)
“... Bu hususta en ziyade söz söylemek salahiyetini haiz bulunan ve Kürdlerin Salabet-i diniye, necabet-i ırkıye ve celadet-i İslâmiye’sini bihakkın temsil eden Dar’ül-Hikmet’il-İslâmiye azasından Kürd eşraf ve mütehayyızanından bulunan fâzıl-i şehîr Bediüzzaman Said-i Kürdî Efendi Hazretleri buyuruyorlar ki: “Bogos Nubar ile şerif Paşa arasında akdedilen mukaveleye en müskit ve beliğ cevap, vilayât-ı şarkiyyede Kürd aşâiri rüesası tarafından çekilen telgraflardır. Kürdler, Camia-i İslâmiye’den ayrılmağa asla tahammül edemezler. Bunun aksini iddia edenler, mutlaka makasıd-ı mahsusa tahtında hareket eden ve kürdlük namına söz söylemeye salahiyettar olmayan beş-on kişiden ibarettir...
Kürdler, İslâmiyet nam ve şerefini i’la için 500 bin kişi feda etmişler ve makamı-ı hilafete olan sadakatlarını îsarettikleri kan ile bir kat daha te’yid eylemişlerdir.
Ma’hud muhtıranın esbab-ı tanzimine gelince; Ermeniler, Vilayat-ı şarkiye’de ekall-i kalil derecesinde bulundukları için, asla bir ekseriyet teminine ne kemiyeten, nede keyfiyeten şarkî Anadolu’da iddiay-i temellüke muvaffak olamıyacaklarını son zamanlarda anladılar. Maksatlarına Kürdler namına hareket ettiklerini iddia eden şerif Paşa’yı alet etmeyi müsait ve muvafık buldular. Bu suretle Kürd ve Ermeni davası ortada kalmıyacak, şarkî Anadolu’daki iftırak âmali mevki-i fi’le çıkmış olacaktı. İşte bu gaye ile o ma’hud beyanname müştereken imzalandı ve konferansa takdim olundu. Ermenilerin maksadı Kürdleri aldatmaktan başka birşey olamaz. Çünki, ileride Kürdlerin kemiyeten hal-i ekseriyette bulundukları inkâr edemeseler bile, keyfiyeten, yani ilmen, irfanen kendilerinden dûn oldukları bahanesiyle Kürdleri bir millet-i tabia haline getirecekleri muhakkaktır. Buna ise, aklı başında olan hiçbir kürd taraftar değildir. Zaten Kürdler bu beyannameye yalnız sözle değil, bilfiil muhalif olduklarını isbat ediyorlar.
Kürdlük davası pek mânâsız bir iddiadır. Çünkü herşeyden evvel Müslümandırlar. Hem de salabet-i diniyeyi taassub derecesine îsaleden hakiki Müslümanlardan... Binaenaleyh, Ermenilerle aynı ırktan bulunup bulunmadıkları meselesi, onları bir dakika bile işgal etmez. İslâm, uhuvvet-i İslamiye’ye münafî olan kavmiyet da’vasını men eder. Esasen bu, tarihe aid
“... Bu hususta en ziyade söz söylemek salahiyetini haiz bulunan ve Kürdlerin Salabet-i diniye, necabet-i ırkıye ve celadet-i İslâmiye’sini bihakkın temsil eden Dar’ül-Hikmet’il-İslâmiye azasından Kürd eşraf ve mütehayyızanından bulunan fâzıl-i şehîr Bediüzzaman Said-i Kürdî Efendi Hazretleri buyuruyorlar ki: “Bogos Nubar ile şerif Paşa arasında akdedilen mukaveleye en müskit ve beliğ cevap, vilayât-ı şarkiyyede Kürd aşâiri rüesası tarafından çekilen telgraflardır. Kürdler, Camia-i İslâmiye’den ayrılmağa asla tahammül edemezler. Bunun aksini iddia edenler, mutlaka makasıd-ı mahsusa tahtında hareket eden ve kürdlük namına söz söylemeye salahiyettar olmayan beş-on kişiden ibarettir...
Kürdler, İslâmiyet nam ve şerefini i’la için 500 bin kişi feda etmişler ve makamı-ı hilafete olan sadakatlarını îsarettikleri kan ile bir kat daha te’yid eylemişlerdir.
Ma’hud muhtıranın esbab-ı tanzimine gelince; Ermeniler, Vilayat-ı şarkiye’de ekall-i kalil derecesinde bulundukları için, asla bir ekseriyet teminine ne kemiyeten, nede keyfiyeten şarkî Anadolu’da iddiay-i temellüke muvaffak olamıyacaklarını son zamanlarda anladılar. Maksatlarına Kürdler namına hareket ettiklerini iddia eden şerif Paşa’yı alet etmeyi müsait ve muvafık buldular. Bu suretle Kürd ve Ermeni davası ortada kalmıyacak, şarkî Anadolu’daki iftırak âmali mevki-i fi’le çıkmış olacaktı. İşte bu gaye ile o ma’hud beyanname müştereken imzalandı ve konferansa takdim olundu. Ermenilerin maksadı Kürdleri aldatmaktan başka birşey olamaz. Çünki, ileride Kürdlerin kemiyeten hal-i ekseriyette bulundukları inkâr edemeseler bile, keyfiyeten, yani ilmen, irfanen kendilerinden dûn oldukları bahanesiyle Kürdleri bir millet-i tabia haline getirecekleri muhakkaktır. Buna ise, aklı başında olan hiçbir kürd taraftar değildir. Zaten Kürdler bu beyannameye yalnız sözle değil, bilfiil muhalif olduklarını isbat ediyorlar.
Kürdlük davası pek mânâsız bir iddiadır. Çünkü herşeyden evvel Müslümandırlar. Hem de salabet-i diniyeyi taassub derecesine îsaleden hakiki Müslümanlardan... Binaenaleyh, Ermenilerle aynı ırktan bulunup bulunmadıkları meselesi, onları bir dakika bile işgal etmez. İslâm, uhuvvet-i İslamiye’ye münafî olan kavmiyet da’vasını men eder. Esasen bu, tarihe aid
Yükleniyor...