vaziyete getirmelidir ki; âlem-i İslâm ona i'timad edebilsin. Hem menba', hem ma'kes vaziyetini alsın ve âlem-i İslâm’a karşı vazife-i diniyesini hakkıyla ifa edebilsin.
Eski zamanda değiliz.. Eskiden hâkim bir şahs-ı vâhid idi. 0 hâkimin müftüsü de onun gibi münferid bir şahıs olabilirdi. Onun fikrini tashih ve ta'dil ederdi. şimdi ise zaman, cemaat zamanıdır. Hâkim, ruh-u cemaattan çıkmış, az mütehassis, sağırca, metin bir şahs-ı manevidir ki, şûra’lar o ruhu temsil eder:
şöyle bir hâkimin müftüsü de ona mücanis olup, bir şûray-i âliye-i ilmiyeden tevellüd eden bir şahs-ı manevî olmak gerektir. Ta ki, sözünü ona işittirebilsin. Dine taalluk eden noktalardan sırat-ı müstakime sevk edebilsin. Yoksa ferd dâhî de olsa, cemaatın ferd-i manevisine karşı sivrisinek kadar kalır. şu mühim mevki' böyle sönük kalmakla, İslâm’ın ukde-i hayatiyesini tehlikeye maruz bırakıyor. Hatta diyebiliriz; şimdiki zaaf-ı diyanet ve şeair-i İslâmiye’deki lâkaydlık ve içtihadtaki fevza, Meşihat'ın za'fından ve sönük olmasından meydan alır. Çünki hariçte bir adam re'yini, ferdiyete istinad eden Meşihat’a karşı muhafaza edebilir. Fakat böyle bir şu'raya istinad eden bir şeyh-ül İslâm’ın sözü en büyük bir dâhîyi de ya içtihadından vazgeçirir veya o içtihadı ona münhasır bırakır.
Her müstaid çendan içtihad edebilir.. Lâkin içtihadı o vakit düstûr’ ul-amel olur ki; bir nevi icma' ve cumhurun tasdikine iktiran ede. Böyle bir şeyh-ül İslâm, ma'nen bu sırra mazhar olur. şeriat-ı garra'da daima icma' ve re'y-i cumhur medar-ı fetva olduğu gibi, şimdi de fevza-i ârâ için böyle bir feysale lüzum-u kat'î vardır.
Sadaret, Meşihat iki cenahtır. şu Devlet-i İslâmiye’nin bu iki cenahı mütesavî olmazsa ileri gidilmez. Gidilse de böyle bir medeniyet-i faside için mukaddesatından insilâh eder. İhtiyaç her işin Üstâd’ıdır. şöyle bir şûrâ ya ihtiyac şedittir. Merkez-i hilafette tesis olunmazsa bizzarure başka yerde teşekkül edecektir. Bu şûrâ'nın bazı mukaddematı olan cemaât-ı İslâmiye teşkilatı ve evkafın Meşihat'a ilhakı gibi umurun daha evvel tahakkuku münasib ise de, baştan başlansa, sonra mukaddemat ihzar edilse, yine maksat hasıl olur. Daire-i intihabiyeleri hem mahdut, hem muhtelit olan â'yân ve meb'usanın vazife-i resmiyeleri i'tibariyle, bil-vasıta ve dolayısıyla bu işe te'siri olabilir. Halbuki vasıtasız, doğrudan doğruya bu vazife-i uzmayı deruhde edecek halis İslâm bir şûra lâzımdır. Bir şey mavada' lehinde istihdam edilmezse, atalete uğrar, matlup eseri göstermez. Binaenaleyh, mühim bir maksad için te’sis edilen Dar-ül Hikmet-il İslâmiye'yi şimdiki âdî bir komisyon derecesinden çıkarıp, Meşihattaki
Eski zamanda değiliz.. Eskiden hâkim bir şahs-ı vâhid idi. 0 hâkimin müftüsü de onun gibi münferid bir şahıs olabilirdi. Onun fikrini tashih ve ta'dil ederdi. şimdi ise zaman, cemaat zamanıdır. Hâkim, ruh-u cemaattan çıkmış, az mütehassis, sağırca, metin bir şahs-ı manevidir ki, şûra’lar o ruhu temsil eder:
şöyle bir hâkimin müftüsü de ona mücanis olup, bir şûray-i âliye-i ilmiyeden tevellüd eden bir şahs-ı manevî olmak gerektir. Ta ki, sözünü ona işittirebilsin. Dine taalluk eden noktalardan sırat-ı müstakime sevk edebilsin. Yoksa ferd dâhî de olsa, cemaatın ferd-i manevisine karşı sivrisinek kadar kalır. şu mühim mevki' böyle sönük kalmakla, İslâm’ın ukde-i hayatiyesini tehlikeye maruz bırakıyor. Hatta diyebiliriz; şimdiki zaaf-ı diyanet ve şeair-i İslâmiye’deki lâkaydlık ve içtihadtaki fevza, Meşihat'ın za'fından ve sönük olmasından meydan alır. Çünki hariçte bir adam re'yini, ferdiyete istinad eden Meşihat’a karşı muhafaza edebilir. Fakat böyle bir şu'raya istinad eden bir şeyh-ül İslâm’ın sözü en büyük bir dâhîyi de ya içtihadından vazgeçirir veya o içtihadı ona münhasır bırakır.
Her müstaid çendan içtihad edebilir.. Lâkin içtihadı o vakit düstûr’ ul-amel olur ki; bir nevi icma' ve cumhurun tasdikine iktiran ede. Böyle bir şeyh-ül İslâm, ma'nen bu sırra mazhar olur. şeriat-ı garra'da daima icma' ve re'y-i cumhur medar-ı fetva olduğu gibi, şimdi de fevza-i ârâ için böyle bir feysale lüzum-u kat'î vardır.
Sadaret, Meşihat iki cenahtır. şu Devlet-i İslâmiye’nin bu iki cenahı mütesavî olmazsa ileri gidilmez. Gidilse de böyle bir medeniyet-i faside için mukaddesatından insilâh eder. İhtiyaç her işin Üstâd’ıdır. şöyle bir şûrâ ya ihtiyac şedittir. Merkez-i hilafette tesis olunmazsa bizzarure başka yerde teşekkül edecektir. Bu şûrâ'nın bazı mukaddematı olan cemaât-ı İslâmiye teşkilatı ve evkafın Meşihat'a ilhakı gibi umurun daha evvel tahakkuku münasib ise de, baştan başlansa, sonra mukaddemat ihzar edilse, yine maksat hasıl olur. Daire-i intihabiyeleri hem mahdut, hem muhtelit olan â'yân ve meb'usanın vazife-i resmiyeleri i'tibariyle, bil-vasıta ve dolayısıyla bu işe te'siri olabilir. Halbuki vasıtasız, doğrudan doğruya bu vazife-i uzmayı deruhde edecek halis İslâm bir şûra lâzımdır. Bir şey mavada' lehinde istihdam edilmezse, atalete uğrar, matlup eseri göstermez. Binaenaleyh, mühim bir maksad için te’sis edilen Dar-ül Hikmet-il İslâmiye'yi şimdiki âdî bir komisyon derecesinden çıkarıp, Meşihattaki
Yükleniyor...