DARüL-HiKMET A'ZALARININ TOPLANTILARI
Bediüzzaman Hazretleri Darül-Hikmet'teki vazifesine devam ettiği günlerde, azaların hey'et içtimalarında alınan kararların bir çoğunda yalnız onun tek imzasını görmekteyiz. Tesbit ettiğimiz kadarıyla, Darül-Hikmet a'zalarının hey'et toplantılarının tarihleri şöyledir:
Toplantı Hicrî-Rûmî Tarih Miladî Tarih
1 4 Zilkade 1336 Hicrî 25 Ağustos 1918
2 12 Ağustos 1334 Rumî 25 Ağustos 1918
3 22 Ağustos 1334 Rumî 1 Eylül 1918
4 16 Teşrin-i Sani 1334 Rumî 29 Kasım 1918
5 2 Kânun-u Evvel 1334 Rumî 15 Ocak 1919
6 18 Kânun-u Evvel 1334 Rumî 1 şubat 1919.
İşte bu karar tutanaklarından da anlaşılıyor ki: Darül-Hikmet-il İslâmiye'nin ilk açılışında Bediüzzaman Hazretleri vazifesine ciddî devam etmiş ve toplantıların hepsinde hazır bulunmuştur. Kimisine tek başına imzasını atmış, kimisine de arkadaşlarıyla müştereken imza atmışlardır. Böylece 1 Mayıs 1919 gününe kadar vazifesine devam ettikten sonra, istirahat ve tedavi için dokuz küsûr ay mezuniyetle Darül-Hikmet'teki vazifesine gidememiştir.
BEDiüZZAMAN’IN Çok ÖNEMLi TEDBiRLERi
Üstâd Bediüzzaman hazretleri mezuniyet günlerini geçirirken 1919 yılında te’lif etmiş olduğu Sünûhat Risalesi’nde; İslâm Hilâfeti’nin devamını, dolayısıyla Osmanlı Devleti’nin yıkılan binasının tamirini ilgilendiren, can damarı mesabesinde olan bir çok tedbir ve mes'elelere temas etmiş, hall çarelerini, çıkış yollarını görmüş ve göstermiştir. Bu arada Darül-Hikmet'in kuruluş gayesine ve vazifelerine de temas etmiş, özellikle Meşihat-ı İslâmiye müessesesinin görevlerini hatırlatmış, hizmet için nasıl adım atılacağını bildirmiştir. Bu mes'eleler gibi, Darül-Hikmet’teki arkadaşları ile müştereken yapamadığı neşir hizmetlerini ancak tek başına ba'zı risalelerinde yazmış ve kendi adına neşrettirmiştir. Meşihat-ı İslâmiye’nin vazifelerinden birisini bir eserinde şöyle hatırlatmış, demiştir ki:
“...Zaman gösterdi ki; Hilafet’i temsil eden şu Meşihat-i İslâmiye yalnız İstanbul ve Osmanlılara mahsus değil, umum İslâm’a şâmil bir müessese-i celiledir. Bu sönük vaziyetiyle, değil koca alem-i İslâm’ın, belki yalnız İstanbul’un irşadına da kâfi gelmiyor. Öyle ise, bu mevkii öyle bir
Bediüzzaman Hazretleri Darül-Hikmet'teki vazifesine devam ettiği günlerde, azaların hey'et içtimalarında alınan kararların bir çoğunda yalnız onun tek imzasını görmekteyiz. Tesbit ettiğimiz kadarıyla, Darül-Hikmet a'zalarının hey'et toplantılarının tarihleri şöyledir:
Toplantı Hicrî-Rûmî Tarih Miladî Tarih
1 4 Zilkade 1336 Hicrî 25 Ağustos 1918
2 12 Ağustos 1334 Rumî 25 Ağustos 1918
3 22 Ağustos 1334 Rumî 1 Eylül 1918
4 16 Teşrin-i Sani 1334 Rumî 29 Kasım 1918
5 2 Kânun-u Evvel 1334 Rumî 15 Ocak 1919
6 18 Kânun-u Evvel 1334 Rumî 1 şubat 1919.
İşte bu karar tutanaklarından da anlaşılıyor ki: Darül-Hikmet-il İslâmiye'nin ilk açılışında Bediüzzaman Hazretleri vazifesine ciddî devam etmiş ve toplantıların hepsinde hazır bulunmuştur. Kimisine tek başına imzasını atmış, kimisine de arkadaşlarıyla müştereken imza atmışlardır. Böylece 1 Mayıs 1919 gününe kadar vazifesine devam ettikten sonra, istirahat ve tedavi için dokuz küsûr ay mezuniyetle Darül-Hikmet'teki vazifesine gidememiştir.
BEDiüZZAMAN’IN Çok ÖNEMLi TEDBiRLERi
Üstâd Bediüzzaman hazretleri mezuniyet günlerini geçirirken 1919 yılında te’lif etmiş olduğu Sünûhat Risalesi’nde; İslâm Hilâfeti’nin devamını, dolayısıyla Osmanlı Devleti’nin yıkılan binasının tamirini ilgilendiren, can damarı mesabesinde olan bir çok tedbir ve mes'elelere temas etmiş, hall çarelerini, çıkış yollarını görmüş ve göstermiştir. Bu arada Darül-Hikmet'in kuruluş gayesine ve vazifelerine de temas etmiş, özellikle Meşihat-ı İslâmiye müessesesinin görevlerini hatırlatmış, hizmet için nasıl adım atılacağını bildirmiştir. Bu mes'eleler gibi, Darül-Hikmet’teki arkadaşları ile müştereken yapamadığı neşir hizmetlerini ancak tek başına ba'zı risalelerinde yazmış ve kendi adına neşrettirmiştir. Meşihat-ı İslâmiye’nin vazifelerinden birisini bir eserinde şöyle hatırlatmış, demiştir ki:
“...Zaman gösterdi ki; Hilafet’i temsil eden şu Meşihat-i İslâmiye yalnız İstanbul ve Osmanlılara mahsus değil, umum İslâm’a şâmil bir müessese-i celiledir. Bu sönük vaziyetiyle, değil koca alem-i İslâm’ın, belki yalnız İstanbul’un irşadına da kâfi gelmiyor. Öyle ise, bu mevkii öyle bir
Yükleniyor...