Darül Hikmet’il-İslâmiye azalığına, Medrese-i Süleymaniye ilm-i kelam ders-i âmm’ından Arapgirli Hüseyin Avnî.. Tefsir-i şerif müderrisi ders-i âmm’larından Bergamalı Cevdet.. İlm-i nefs ve ahlak müderrisi ders-i amından şevket.. Mantık müderrisi ders-i ammdan Elmalılı Ahmed Hamdi.. Fuzalay-ı mutehayyizeden Haleb me'busu şeyh Beşir.. şam ulemâsından şeyh Bedreddin.. Senedat-ı hâkaniye şer' memuru Hayderizade İbrahim.. Amasya müftüsü Mustafa Tevfik.. Bediüzzaman-ı Kürdî Efendiler.. ve baş Kitabetinede, Darül hilafetil-aliye müderrisi Edebiyat-ı Türkiyye müderrisi ve Sebilür Reşad baş muharriri Mehmed Akif Bey tayin buyurulmuşlardır.
Not: Darül-Hikmet’il İslâmiye riyaseti vekaletine fetva emini Ali Rıza Efendi Hazretleri tayin kılınmıştır.”
Böylece Darül-Hikmet’il-İslâmiye ilk başta reis, aza ve genel sekreteri olarak 11 tane seçkin ulemâdan müteşekkildi. 2,5 sene zarfında reis ve azalarında bir kaç kez değişiklikler, yeni tayinler oldu. Tafsilat, “Son devrin İslâm Akademisi-Sadık Albayrak” kitabında mevcuttur.
Bediüzzaman'ın Darül Hikmet-il İslâmiye’ye a’za tayin edildiği günlerde ve istirahat ile elemlerini unutmaya çalıştığı hengâmda, yani 30 Ekim 1918'de şanlı Osmanlı devleti en acı ve en kara bir felâketle daha karşılaşıyordu. O da, mel’un İngilizlerin icbariyle menhus mütarekeyi yalnız İngilizlerle imzalamaya mecbur bırakılmasıydı. Mütarekenin imza edilmesi demek, bundan sonra artık Osmanlı devletinin bilfiil zalim düşmanlara karşı mağlubiyetini kabul etmiş demekti ve artık varlığı söz konusu değildi.
Evet, Bediüzzaman bu mütareke felâketinden dolayı, ruhunda hissetmekte olduğu bütün gam ve kederlerin bir misli daha ona yüklenmiş oluyordu. Merhum Mehmed Akif gibi: “Yandık diyoruz, boğmaya kan gönderiyorsun?” şeklinde Allah'ın celaldârâne kahrî tecellilerine bir nevi isyan edip feryat da edemiyordu. Belki o, bütün bu ağır, tahammülsüz musibetlerin pek sakil kesafetleri altında ve karanlıkları içinde tebessüm eden bir ümit nurunu, bir emel ışığını arıyordu kalbinden... Ve belkide onu hisediyordu.
Bediüzzaman Hazretleri, böylece me'zuniyet günlerini ve istirahat müddetini Çamlıca'da, herhalde yine Enver Paşa’nın girişimi ile tahsis edilen eski yapı ahşap bir köşkte geçiriyordu. Bediüzzaman'ın talebelerinden Molla Süleyman’ın nakline göre, bu köşk, Yusuf İzzeddin Paşa'nın köşküdür.(23) Bu köşkte hem istirahat günlerini, hem vazifeye başladığı birinci ve ikinci senelerini geçirdi.
Not: Darül-Hikmet’il İslâmiye riyaseti vekaletine fetva emini Ali Rıza Efendi Hazretleri tayin kılınmıştır.”
Böylece Darül-Hikmet’il-İslâmiye ilk başta reis, aza ve genel sekreteri olarak 11 tane seçkin ulemâdan müteşekkildi. 2,5 sene zarfında reis ve azalarında bir kaç kez değişiklikler, yeni tayinler oldu. Tafsilat, “Son devrin İslâm Akademisi-Sadık Albayrak” kitabında mevcuttur.
Bediüzzaman'ın Darül Hikmet-il İslâmiye’ye a’za tayin edildiği günlerde ve istirahat ile elemlerini unutmaya çalıştığı hengâmda, yani 30 Ekim 1918'de şanlı Osmanlı devleti en acı ve en kara bir felâketle daha karşılaşıyordu. O da, mel’un İngilizlerin icbariyle menhus mütarekeyi yalnız İngilizlerle imzalamaya mecbur bırakılmasıydı. Mütarekenin imza edilmesi demek, bundan sonra artık Osmanlı devletinin bilfiil zalim düşmanlara karşı mağlubiyetini kabul etmiş demekti ve artık varlığı söz konusu değildi.
Evet, Bediüzzaman bu mütareke felâketinden dolayı, ruhunda hissetmekte olduğu bütün gam ve kederlerin bir misli daha ona yüklenmiş oluyordu. Merhum Mehmed Akif gibi: “Yandık diyoruz, boğmaya kan gönderiyorsun?” şeklinde Allah'ın celaldârâne kahrî tecellilerine bir nevi isyan edip feryat da edemiyordu. Belki o, bütün bu ağır, tahammülsüz musibetlerin pek sakil kesafetleri altında ve karanlıkları içinde tebessüm eden bir ümit nurunu, bir emel ışığını arıyordu kalbinden... Ve belkide onu hisediyordu.
Bediüzzaman Hazretleri, böylece me'zuniyet günlerini ve istirahat müddetini Çamlıca'da, herhalde yine Enver Paşa’nın girişimi ile tahsis edilen eski yapı ahşap bir köşkte geçiriyordu. Bediüzzaman'ın talebelerinden Molla Süleyman’ın nakline göre, bu köşk, Yusuf İzzeddin Paşa'nın köşküdür.(23) Bu köşkte hem istirahat günlerini, hem vazifeye başladığı birinci ve ikinci senelerini geçirdi.
Yükleniyor...