İslâm’ın âlâmından gelen teellümat beni ezdi. Alem-i İslâm’a indirilen her bir darbenin en evvel kalbime indiğini hissediyorum. Onun için bu kadar sarsıldım. Fakat bir ışık görüyorum ki; o âlâmları unutturacak İnşaallah!..”(14)

İşte merhum Abdurrahman’ın verdiği şu malûmatın ışığı altında diyebiliriz ki: Bediüzzaman Hazretleri İstanbul’a bu defaki gelişinde, içtimaî mes'elelerle arasıra meşgul olmuşsa da, artık dolaylı olarak ve indel-hace müteveccih oluyordu. Fakat siyaset dairesinden artık pek ümitli değildi. Onun için, günlük siyasî gazeteleri takib etmiyor, herhangi içtimaî bir makale de yazmıyordu. Himmetinin yüzde doksanını iç dünyasıyla, tazarru' ve niyazlarla, ubudiyet ve tefekküratla geçirmekteydi. Lâkin bütün o yıkıcı hadiselerin verdiği elemler içinde Anadolu'da başlatılan Kuvay-ı Milliye hareketinin muzafferiyyet haberlerine candan seviniyor, memnun oluyordu. Onun zaferini bir ümit ışığı olarak takdir ediyor ve destekliyordu. İşte bu ümitlerle bilâhare Ankara'ya kadar gelmiş, fakat umduğunu bulamamıştı. İşte o zaman siyasetten ve hayat-ı içtimaiyye mes'elelerine karışmaktan büsbütün ikrah etmiş ve ondan tamamen kat-ı alâka ederek inziva ve aslî mesaile tam yönelme için Van'a çekilmişti.

TAFSiLAT

Buradan tekrar Bediüzzaman'ın esaret dönüşü ilk günlerine döneceğiz. O günlerde Darül-Hikmet-il İslâmiye’ye tayin edilişini ve harb yadigârı olan cihandeğer İşarat’ül İ’caz tefsirinin tab' keyfiyetini vesaireyi takiben, hadiseleri onun eserlerinden ve bazı zâtların hatıralı menkıbeli rivayetlerinden örnekler vererek, bu dönem hayatını tarih teleskopuyla genişçe seyretmeye çalışacağız.

Evet, Bediüzzaman Said-i Kürdî Hazretleri esaretten firar edip İstanbul’a dönüşünü, o günki gazetelerin mühim haber şeklinde vermeleri üzerine, memlekette bulunan yeğeni Abdurrahman ve küçük kardeşi Molla Abdülmecid Efendiler duymuş olacaklar ki; Abdülmecid Efendi’nin yanında mahfuz bulunan İşarat-ül İ’caz tefsirinin elyazması, kuvvetli tahminlerle; amcasını görmeye gelen Abdurrahman beraberinde İstanbul’a getirmiş, yahut da bir müsveddesi müellifi yanında mahfuz bulunup, zayi' etmeden İstanbul’a beraberinde getirmiştir. Eğer Abdurrahman, amucası Abdülmecid’in yanındaki nüshayı beraberinde getirmiş ise,(*) herhalde o zamanın en seri'

Yükleniyor...