Müellif bu eserlerinin baştan on dördüncü ve en sondaki 26. sıradaki de dahil Eski Said'in eserleri olarak kabul etmiş. On dördüncü sıradaki de dahil Katre Risalesi’ni de Eski Said'le Yeni Said'in birbiri ile münazarası(8) neticesinde meydana çıkan ve nefis ve şeytanına karşı kalbinin muzafferiyetiyle neticelenen bir eser şeklinde kabul etmektedir. On dördüncü numaradan sonraki eserler ise, Yeni Said'in eserleridirler.

25. numaradaki Hutuvat-ı Sitte eseri ise 16 şubat 1920'de İngilizlerin İstanbul'u işgallerinde Arapça ve Türkçe olarak te’lif ve neşir edilmekle beraber, Eski Said'in eseri olmakla birlikte, İngilizlerin başına vurulan bir din cihadının unvanıdır. Onda Eski Said, Yeni Said mevzu-ı bahis değildir. Din Cihadı’nın iktiza ettiği mecburî bir davranışıdır.

Bu sıralamaya göre, 1918 ilk baharının iptidalarında Rusya'da esarette iken, ruh ve kalbinde başlıyan Yeni Said'e geçiş hâlâtının başlangıçları olan zuhûrat, 1921'in ortalarında kemalini bulmuş ve Yeni Said olarak neticelenmiştir.

BüYüK HiZMETLERi

Eski Said, Yeni Said hakikatlerinin izahını ileride bir fasıl halinde, gücümüz yettiği nisbette ele almak va'diyle; Bediüzzaman’ın bu dönem hayatında müşahede edilen hizmetlerinin büyük ve küllî olanlarını kaydetmek üzere, onun maddî hayatının akışını takib etmeye çalışacağız.. ve ilk önce sözü yeğeni merhum Abdurrahman'a bırakıyoruz.

Merhum Abdurrahman Efendi, amucası Bediüzzaman Hazretleri’nin esaretten döndükden ikibuçuk sene sonra, İstanbul da, yani 1921’de te’lif edip tab' ettirdiği mevzun Lemâat eserinin ahirinde kısaca bir hal tercümesini ekliyerek neşrettiği yazısında şöyle der:

“Lemâat divanının sahibi amucam Said-i Kürdî'nin tercüme-i halini muhtasaran bir risalede yazmıştım. Fakat iki buçuk seneden beri Darül Hikmet’il İslâmiye vazifesini ona yüklediler. O da derdi: “Ben bunu terk edeceğim. Fakat millete de bir hesap vermek istiyorum”

Ben de amucamın Darül-Hikmet-il İslâmiye’deki vazifesinden (Millete) nasıl bir hesap vermek istediğine dair bir kaç söz yazıyorum:

“Bundan iki buçuk sene evvel ki 1334 (1918) senesi idi. Amucamın rızası olmadan Darul-Hikmet-il İslâmiye’ye aza tayin edildi. Fakat esarette çok sarsılmış olduğundan, on ay me'zunen vazifeye gitmedi. Hatta çok defalar istifa etmek teşebbüsünde bulundu. Amma ahbapları bırakmadılar. Bunun üzerine vazifeye ciddî devam etti -ki bir buçuk sene oluyor-.


Yükleniyor...