ERMENi HADiSELERi
Bitlis hadisesinin meydana geldiği aynı sene içinde Ermeni hadiseleri de baş gösterdi. Ermeniler, ecnebi devletlerin tahrikleriyle komiteler ve çeteler kurarak, bir Ermenistan vücuda getirme hevesiyle harekete geçmişlerdi. Özellikle Doğu'da bu hareketleri çok açıktı. Bediüzzaman Hazretleri de kendi talebelerine mavzer tüfeklerini te'min ederek bir nevi silahlanmış durumundaydı. Medresesi bir askerî kışlayı andırıyordu. Erek dağına veya kır gezilerine talebeleriyle çıktıkları zaman, silâhlarıyla çıkıyorlardı. Bu rivayetleri talebelerinden Vanlı Ali Çavuş, Molla Münevver ve kardeşi Molla Abdülmecid'den duymuşuzdur.
Hadiseyi bir de Bediüzzaman’ın kendisinden dinleyelim:
1948-49 yıllarında Afyon hapsinde, hapisteki talebelerine yazdığı bir mektubunda mezkûr hadise hakkında şöyle der:
“Aziz sıddık kardeşlerim! Dünkü gün sualinize benzer kırk sene evvel (253) olmuş bir sual ve cevabı size hikâye edeceğim. O eski zamanda, Eski Said'in talebeleri Üstâdlarıyla şiddet-i alâkaları, fedâilik derecesine geldiğinden; Van, Bitlis tarafında Ermeni komitesi, Taşnak fedaileri çok fa’aliyette bulunmasıyla; Eski Said onlara karşı duruyordu. Bir derece susturuyordu. Kendi talebelerine mavzer tüfeklerini bulup, medresesi bir vakit asker kışlası gibi, silahlar kitaplarla beraber bulunduğu vakit, bir asker feriki (General) geldi gördü, dedi: “Bu medrese değil, kışladır” Bitlis hadisesi münasebetiyle evhama düştü, emretti: “Onun silahlarını alınız!” Bizden ellerine geçen onbeş mavzerimizi aldılar. Bir iki ay sonra Harb-i Umumi patladı. Ben tüfeklerimi geri aldım her ne ise...
Bu haller münasebetiyle benden sordular ki: “Dehşetli fedaileri bulunan Ermeni komitesi sizden korkuyorlar mı ki; siz Van'da Erek dağına çıktığınız zaman, fedailer sizden çekilip dağılıyorlar, başka yere gidiyorlar... Acaba sizde ne kuvvet var ki böyle oluyor?”
Ben de cevaben diyordum: “Madem fani dünya hayatı ve küçücük ve menfi milliyetin menfaati ve selâmeti için, bu harika fedakârlığı yapan Ermeni fedaileri karşımızda görünüyorlar: Elbette hayat-ı bakiyeye ve büyük İslâm milliyet-i kudsiyesinin menfaatlerine çalışan ve “Ecel birdir” i’tikad eden talebeler, o fedailerden geri kalmazlar. Lüzum olsa, o kat'î ecelini ve zahiri bir kaç sene mevhum ömrünü milyonlar sene bir ömre ve milyarlar dindaşlarının selâmetine ve menfaatına tereddütsüz müftehirane feda ederler...”(254)
Bitlis hadisesinin meydana geldiği aynı sene içinde Ermeni hadiseleri de baş gösterdi. Ermeniler, ecnebi devletlerin tahrikleriyle komiteler ve çeteler kurarak, bir Ermenistan vücuda getirme hevesiyle harekete geçmişlerdi. Özellikle Doğu'da bu hareketleri çok açıktı. Bediüzzaman Hazretleri de kendi talebelerine mavzer tüfeklerini te'min ederek bir nevi silahlanmış durumundaydı. Medresesi bir askerî kışlayı andırıyordu. Erek dağına veya kır gezilerine talebeleriyle çıktıkları zaman, silâhlarıyla çıkıyorlardı. Bu rivayetleri talebelerinden Vanlı Ali Çavuş, Molla Münevver ve kardeşi Molla Abdülmecid'den duymuşuzdur.
Hadiseyi bir de Bediüzzaman’ın kendisinden dinleyelim:
1948-49 yıllarında Afyon hapsinde, hapisteki talebelerine yazdığı bir mektubunda mezkûr hadise hakkında şöyle der:
“Aziz sıddık kardeşlerim! Dünkü gün sualinize benzer kırk sene evvel (253) olmuş bir sual ve cevabı size hikâye edeceğim. O eski zamanda, Eski Said'in talebeleri Üstâdlarıyla şiddet-i alâkaları, fedâilik derecesine geldiğinden; Van, Bitlis tarafında Ermeni komitesi, Taşnak fedaileri çok fa’aliyette bulunmasıyla; Eski Said onlara karşı duruyordu. Bir derece susturuyordu. Kendi talebelerine mavzer tüfeklerini bulup, medresesi bir vakit asker kışlası gibi, silahlar kitaplarla beraber bulunduğu vakit, bir asker feriki (General) geldi gördü, dedi: “Bu medrese değil, kışladır” Bitlis hadisesi münasebetiyle evhama düştü, emretti: “Onun silahlarını alınız!” Bizden ellerine geçen onbeş mavzerimizi aldılar. Bir iki ay sonra Harb-i Umumi patladı. Ben tüfeklerimi geri aldım her ne ise...
Bu haller münasebetiyle benden sordular ki: “Dehşetli fedaileri bulunan Ermeni komitesi sizden korkuyorlar mı ki; siz Van'da Erek dağına çıktığınız zaman, fedailer sizden çekilip dağılıyorlar, başka yere gidiyorlar... Acaba sizde ne kuvvet var ki böyle oluyor?”
Ben de cevaben diyordum: “Madem fani dünya hayatı ve küçücük ve menfi milliyetin menfaati ve selâmeti için, bu harika fedakârlığı yapan Ermeni fedaileri karşımızda görünüyorlar: Elbette hayat-ı bakiyeye ve büyük İslâm milliyet-i kudsiyesinin menfaatlerine çalışan ve “Ecel birdir” i’tikad eden talebeler, o fedailerden geri kalmazlar. Lüzum olsa, o kat'î ecelini ve zahiri bir kaç sene mevhum ömrünü milyonlar sene bir ömre ve milyarlar dindaşlarının selâmetine ve menfaatına tereddütsüz müftehirane feda ederler...”(254)
Yükleniyor...