kaldı. Sonra İttihadçılar zamanında Sultan Reşad’ın Rumeli’ye seyahatı münasebetiyle Kosova’ya gittim. O vakit Kosova’da büyük bir İslâmî Darülfünun’un te’sisine teşebbüs edilmişti. Ben orada hem İttihadçılara hem Sultan Reşad’a dedim ki: “şark böyle bir Darülfûnun’a daha muhtaç ve Âlem-i İslâm’ın merkezi hükmündedir” Bana va'dettiler...

Sonra Balkan Harbi çıktı, o medrese istila edildi. Ben de dedim ki, öyle ise “o yirmi bin altın lirayı şark Darülfünunu’na veriniz!” kabul ettiler. Ben Van’a gittim.. Ve bin lira (altın) ile Van gölü kenarında, Artemit’te temelini attıktan sonra, Harb-i Umumî çıktı, tekrar geri kaldı. Esaretten kurtulduktan sonra, İstanbul’a geldim. Harekât-ı Milliye’ye hizmetimden dolayı, beni Ankara'ya çağırdılar. Ben de gittim. Sonra dedim: Bütün hayatımda bu darülfünunu takib ediyorum. Sultan Reşad ve İttihadçılar yirmi bin altın lirayı verdiler. Siz de o kadar ilave ediniz. Onlar da, yüzelli bin banknot vermeye karar verdiler..”(243)

İşte bu mektupta Bediüzzaman Hazretleri hayatının bir gaye-i hayali olarak takib ettiği Medreset-üz Zehra Darülfünunu’nun tarihçesini güzelce anlattığı gibi, kendi hayatının o günlerine ait kısa bir biyoğrafisini de çok güzel tasvir etmektedir. Balkan Harbinin patlak vermesiyle Kosova vilâyeti, o mutasavver Darülfünun’un temelleriyle birlikte istilâya uğrayıp gitmesi, 8 Ekim 1912 senesinde olduğuna göre, Bediüzzaman Hazretleri Balkan Harbi

Yükleniyor...