şAM HUTBESİ TÜRKÇEYE ÇEVRİLDİ

Bu tarihten yirmidokuz sene sonra, yani 1951'de onun müellifi tarafından Arapça Hutbe-i şamiye, Türkçeye tercüme edilerek genişletildi. Ve Osmanlıca olarak teksir makinasiyle, müellifin bir kısım eski makale ve nutukları da eklenerek bir kaç defa çoğaItıldı. 1952'de müellifin kardeşi Molla Abdülmecid tarafından bu geniş şekliyle olan Hutbe-i şamiye Türkçe’den Arapçaya tercüme edilerek Türkiye’de, Suriye'de ve Mısır’da bir kaç defa basıldı. 1973 senesinde de Asım Hüseynî tarafından Türkçesinden yeniden Arapça’ya güzel bir üslûb ile tercüme edildi. Ve birkaç kez basıldı. İşte Hutbe-i şamiye’nin tarihçesi...

Âlem-i İslâm’ın manevi ve maddi hayatının vazgeçilmez ebedî ve daimî bir dersi olan bu cihanbaha eserin ruhunu ve ana mevzuunu teşkil eden husus; Âlem-i İslâm’da hüküm süren ye'sin, ümitsizliğin, ataletin, nemelâzımcılığın def' ve tard edilip izale edilmesidir. Bu mevzuda o kadar muazzam burhanlar, akli ve mantıkî deliller serd edilmektedir ki; ümitsizliğin, ataletin ve uyuşukluğun barınmasına imkân kalmamaktadır. Ona bedel ümit ve emelin, azm ve iştiyakın canlandırılması, hâkim olması için getirilen müsbet burhanlar, delil ve hüccetler harikulâdedir denilse doğrudur.

İşte eserden nümûnelik için sadece küçük bir bölüm:

BiRiNCi KELiME: El-Emel, yani Rahmet-i İlahiye’den kuvvetli ümit beslemek... Evet ben kendi hesabıma aldığım dersime binaen ey İslâm cemaati müjde veriyorum ki: şimdiki Âlem-i İslâm’ın saadet-i dünyeviyesi, bahusus Osmanlıların ve bilhassa İslâm’ın terakkisi onların intibahı ile olan Arabın saadetinin fecr-i sadıkının emareleri inkişafa başlıyor. Ve saadet güneşinin de çıkması yakınlaşmış. Ye'sin burnunun rağınına olarak, ben dünyaya işittirecek kanaat-ı kat'iyemle derim: İstikbal yalnız ve yalnız İslâmiyet’in olacak.. Ve hâkim, hakâik-i Kur’âniye ve imâniye olacak. Öyle ise, şimdiki kader-i İlahî ve kısmetimize razı olmalıyız ki, bize parlak bir istikbal, ecnebilere mûşevveş bir mâzî düşmüş. Bu davama çok burhanlardan ders almışım. şimdi o burhanlardan mukaddematlı bir buçuk burhanı zikredeceğim...”(237)

Dedikden sonra, bu hükmün delil ve burhanlarına geçmektedir. Dünya tarihinin seyr ve cereyanından, hem insanoğlunun fıtratında Allah’ın iradesi ile derc edilmiş olan meyiller ve kabiliyetlerinden, hem İslâmiyet’in imân cevherinin verdiği azim te'sirinden, hem zaman denilen şeyin işleyiş ve durumundan; hem insaniyetin, bilhassa son asırdaki medeniyetkâr tabiâtının inkişafından vs. aklî, mantıkî delil ve burhanlar serdederek; ye'sin, ümitsizliğin;

Yükleniyor...