koyulduğu nezarethane ve hapishanenin durumu hakkında, mahkeme huzurunda söylediği söz ve beyanlarına atf-ı nazar etmek isteriz. şöyle diyordu:
“Sizin işkenceli hapishanenin hali; zaman müthiş, mekan müvahhiş, mahbusîn mütevahhiş, cerideler mürcif, zâbitler şematatlı, efkâr müşevveş, kalbler hazin, vicdanlar müteessir ve me'yus.. Bidayet-i halde zabitler şematatlı, nöbetçiler müz'iç olmakla beraber; vicdanım beni ta'zib etmediği için, o hal bana eğlence gibiydi.. Ve musibetlerin tenevvu’u, musikînin tenevvü-ü nağamatı gibi bana gelirdi. Hem geçen sene(181) Tımarhanede tahsil ettiğim dersi, şimdi bu mektepte itmam ettim. Musibet zamanının uzunluğundan uzun dersler gördüm. Dünyanın ruhanî lezzeti olan hüzn-i ma’sumane ve mazlumaneden ‘zaife şefkat, ğadre şiddet-i nefret’i istifade eyledim.
Ümidim kavîdir ki; çok masumların kalblerinden hararet-i hüzün ile tebahhur eden ay, vay ve ahlar, rahmetli bir bulut teşkil edecektir.”(182)
Hapishane durumunu ve kendisinin orada vicdanen müsterih bir halde, insanlık aleminin acîb zulümkârane manzaralarını ibretlerle seyrettiğini bildiren bu sözleri, Divan-ı Harb Mahkemesi’ne karşı söylenen sözlerdir. Hapishane vaz'iyyetini anlatmakla beraber, yapılan zulüm ve gaddarlıkları pervasızca gözler önüne sergilemektedir.
Bu cümlelerden bazılarının şimdiki Türkçe ile karşılığı şöyle olur:
“Zaman itibariyle 31 Mart vak'asının ardından, Hareket Ordusu'nun dehşetli yakalamalarla doldurulan hapishane ve zindanlar müdhiş bir vakitte idi. Hapishanelerin o günki manzaraları korkunç, ürkütücü karanlık zindanlardı. İçine doldurulan mahpuslar, pür-telâş bir ürkeklik içerisinde idiler. Basın da durmadan korkunç haberler neşrediyordu. Efkâr-ı amme ise, keşmekeş ve karışıklık içindeydi ve hakeza..:”
Bediüzzaman’ın tıkıldığı bu hapishanede, tasvir edilen manzarayı seyrederek beklemekte olduğu sıralarda, rütbeli bazı subaylar, hem tedhiş havası vermek, hem de keyf çıkarmak için arada sırada hapisteki mazlumları şemata ile hakaret ve tezyif etmekle eğlenirlerdi. Bir defasında bu zabitlerden iki mühim rütbelisi, gelip aynı muameleyi Bediüzzaman'a da yapmak isterler. Bediüzzaman'ın bulunduğu koğuşa gelen bu rütbeli subaylar, ondan öyle şiddetli bir mukabele ve şetm yerler ki, gerisin geri kaçmaya mecbur olurlar.
“Sizin işkenceli hapishanenin hali; zaman müthiş, mekan müvahhiş, mahbusîn mütevahhiş, cerideler mürcif, zâbitler şematatlı, efkâr müşevveş, kalbler hazin, vicdanlar müteessir ve me'yus.. Bidayet-i halde zabitler şematatlı, nöbetçiler müz'iç olmakla beraber; vicdanım beni ta'zib etmediği için, o hal bana eğlence gibiydi.. Ve musibetlerin tenevvu’u, musikînin tenevvü-ü nağamatı gibi bana gelirdi. Hem geçen sene(181) Tımarhanede tahsil ettiğim dersi, şimdi bu mektepte itmam ettim. Musibet zamanının uzunluğundan uzun dersler gördüm. Dünyanın ruhanî lezzeti olan hüzn-i ma’sumane ve mazlumaneden ‘zaife şefkat, ğadre şiddet-i nefret’i istifade eyledim.
Ümidim kavîdir ki; çok masumların kalblerinden hararet-i hüzün ile tebahhur eden ay, vay ve ahlar, rahmetli bir bulut teşkil edecektir.”(182)
Hapishane durumunu ve kendisinin orada vicdanen müsterih bir halde, insanlık aleminin acîb zulümkârane manzaralarını ibretlerle seyrettiğini bildiren bu sözleri, Divan-ı Harb Mahkemesi’ne karşı söylenen sözlerdir. Hapishane vaz'iyyetini anlatmakla beraber, yapılan zulüm ve gaddarlıkları pervasızca gözler önüne sergilemektedir.
Bu cümlelerden bazılarının şimdiki Türkçe ile karşılığı şöyle olur:
“Zaman itibariyle 31 Mart vak'asının ardından, Hareket Ordusu'nun dehşetli yakalamalarla doldurulan hapishane ve zindanlar müdhiş bir vakitte idi. Hapishanelerin o günki manzaraları korkunç, ürkütücü karanlık zindanlardı. İçine doldurulan mahpuslar, pür-telâş bir ürkeklik içerisinde idiler. Basın da durmadan korkunç haberler neşrediyordu. Efkâr-ı amme ise, keşmekeş ve karışıklık içindeydi ve hakeza..:”
Bediüzzaman’ın tıkıldığı bu hapishanede, tasvir edilen manzarayı seyrederek beklemekte olduğu sıralarda, rütbeli bazı subaylar, hem tedhiş havası vermek, hem de keyf çıkarmak için arada sırada hapisteki mazlumları şemata ile hakaret ve tezyif etmekle eğlenirlerdi. Bir defasında bu zabitlerden iki mühim rütbelisi, gelip aynı muameleyi Bediüzzaman'a da yapmak isterler. Bediüzzaman'ın bulunduğu koğuşa gelen bu rütbeli subaylar, ondan öyle şiddetli bir mukabele ve şetm yerler ki, gerisin geri kaçmaya mecbur olurlar.
Yükleniyor...