Nasıl ki az bir ihmal ile, tevaif-i mülûk temelleri atıldı.. Ve on üç asır evvel İslâmiyetin darbesiyle ölen asabiyyet-i cahiliye ve kavmiye ihyaya başlamasıyla fitne ikaza başladı...”(106)

İşte Bediüzzaman’ın bu mevzu’da, eğer yalnız bu iki paragrafını insaflı bir mütalaaya alsak, onun milliyetçilik anlayışının ne merkezde olduğunu ortaya koymaya kâfidir. O sıra teşekkül eden milliyetçi kulüplerini, tarihdeki tevaif-i mülûk guruplarına benzeterek, zararlı, vahîm neticelere varacağını ilân etmiş ve onun tedavisine çalışmıştır. Millet veya milliyetten muradı, din hissi ile milletin ihtizaza getirilmesine çalışmakdır. O durumda hedef bütün İslâm milletleridir. Bilhassa o zaman Osmanlı camiasında yer alan en küçük unsurların dahi mevcudiyetlerini tanımış, okşamış ve İslâm milliyetçiliğine bağlamaya çalışmıştır.

Evet, Hazret-i Bediüzzaman, kendisinin hem eski eserlerini, hem yeni eserlerini şâhid göstererek; ırkçılığa ait bir milliyetçiliği, Avrupa’nın İslâm milletleri içine attığı bir zehir nazarıyla baktığını söylemesi ve hayatı boyunca mücadele ettiği muzır cereyanlardan başta geleni, bu ırkçılık olduğunu da’va etmesi; ne kadar hak, ne kadar doğru olduğu ispatlanmaktadır. İleride Bediüzzaman Hazretlerinin milliyetçilik anlayışı hakkında bir fasıl açmak niyyetiyle bu mes’eleyi burada şimdilik bırakıyor, sadedimize dönüyoruz.

3- “Ruh-ı kulüp, ittihad-ı kulûbdadır.. Ve mizac-ı hayat-ı hükûmet kulüplerin imtizacındadır”(107)

Bu cümle ile Bediüzzaman, mühim bir gerçeğe parmak basmaktadır. Yani; kulüplerin ruhu, hayatı, bekası onların birbiriyle ittihad etmelerine veyahut kalplerin birbirlerini sevip birleşmesine bağlıdır. Hükûmetin hayat tansiyonu ise, bu kulüplerin birbirleriyle kaynaşmalarındadır, diyor.

4- “El fezleke: Millet hastadır. Hükûmet de hakîmdir. En fena zamanda teslim-i nefs ettiğiniz halde, en menfaatli zamanda ittiham ve hodserane etmek, menfaat-ı umumiyeyi hedef-i maksad edenin kârı değildir. Kuvvet kanunda olsun, yoksa istibdat münkasım olmuş olur.”(108)

Bu parağraf umum kulüplere hitab içinde, özellikle Kürt Teâvün Cemiyeti’nin idarecilerine hitab eder, der ki; kendi başına baş çekmenin ve hükümeti hep ittiham ederek serkeşane hareket etmenin hamiyetkârlık davasına zıd olduğu kadar, milletin umumî menfaatini kendine hedef alan kimselerin yapacağı bir iş olamaz. Zira hükûmetin kanunlarındaki kuvvete karşı, itaat ipi çözüldüğü an, istibdat ve zulümler şahıslara dağılır, herkes müstakil bir müstebit kesilir.

Yükleniyor...