SADEDE DÖNÜYORUZ
Merhum Sultan Abdülhamid’le ilgili bu faslı burada kapatırken, 2’nci Meşrutiyet’in i’lânı günlerine dönüyor ve yine Bediüzzaman Hazretleri’nin o günlerdeki hizmet ve faaliyetlerini tesbit etmeye devam ediyoruz.
Evet, Meşrutiyet’in (Hürriyetin) i’lânı ile birlikte gelişen hadiseler ortasında onun çok büyük çapta kıymetdar dinî ve millî, içtimaî ve vatanî hizmet ve faaliyetleri müşahede edilmiştir. Az yukarıda tesbit ettiğimiz gibi, Meşrutiyet’in i’lânından sonra, bir kaç ay içinde mantar biter gibi bir sürü parti ve cemiyetler ortasında, bir taraftan bu cemiyet ve partilerin aralarında ahenk sağlamak ve müşterek dinî ve millî ve vatanî hizmet ve düşüncelerini bir hedefe yönlendirmek, hiç olmazsa gaye ve neticelerde birleştirmek için çalışırken; bir taraftan da heyecanlı içtima’ ve toplantılardaki münakaşaları teskin etmek için var kuvvetiyle gayret sarfetmekteydi. Bir yandan da bütün Müslümanları dinî düşüncede ittihada getirmeyi hedef alan İttihad-ı Muhammedî cemiyeti teşkilâtında yerini almıştı. Hürriyet’in i’lânı günlerinde İttihad ve Terakkî Cemiyeti’nin ele başlarıyla temas kurmuş, Selanik’e kadar gitmiş, içlerine girmiş, temel felsefelerini öğrenmiştir. Ancak İttihad ve Terakkî Cemiyeti’nin o sıra hâkim fikriyatı olan dinden tecerrüd ve tamamen Avrupalılaşmak düşünceleriyle, kendi İslâmî inanç ve düşünceleri arasında derin ve muvasalat imkânı olmayan vadilerin bulunduğunu fark etmiştir. Bununla beraber onlardan hemen yüz çevirerek ayrılmamış, bir çok nasihatleriyle ikaz ve irşadlarda bulunmuşsa da, mümkin olmamıştır. Bu sebeple, o sıra İttihad ve Terakki’ye hâkim durumunda olan Jön-Türklerin Batıcı kolu başlangıçta Bediüzzaman’a karşı sempati gösterdikleri halde; az müddet sonra, düşünce ve felsefede Bediüzzaman’a tamamen ters
Yükleniyor...