tabiatımdaki tevahhuş muraddır. Hiç bir divane ben divaneyim demediği için, benim cinnetime nasıl delil olabilir?
Hem de “İzhar”dan sonra üç mah ders gördüğümü söylemiştim. İki cihetle şu söz şüpheyi davet eder. Ya hilâfdır, halbuki ekser Kürdistan bunun sıdkını bilir. Ya doğru olduğu halde, sen ey doktor dediğin gibi, temeddüh ve gurur misillü bir unsur-u cinneti ima eder.
Buna cevab: Bir ricâl-i devletin sualine karşı cevab-ı savab vermek istemekliğimdir. Gerçi temeddühü istilzam etmiş!.. şu’urumda şüpheniz kalmadığı vakit, fikrimde şüpheniz vardır zannediyorum. Onu bir muhakeme ile bu şüphe de zail olabilir.
Zira gayet serbest, vahşî Kürtlerden olan bir adam, elmas gibi millete bir sadakat ve cevher gibi bir fikr-i âlî sahibi olmadığı halde(28) nasıl bu zamanda bu kadar alâmet-i fârika ile, hile ile fikr-i fâsidini saklayabilir? Bence hile, terk-i hiledir. Demek herkese müreccah (çünki kimseyi millete sadık bulmadım) ve safi bir sadakati kalbden hissetmiş de bu gûna ahvâlde bulunmuş
Demek, bizim doktorların fehmi hasta ve kendi raporlarıyla mecnun.. ve Zabtiye Nazırı da hiddeti için divanedirler.
Ey doktor! Sen iyi doktorsan evvelâ o bîçâreleri tedavî et, sonra beni!..
Ey şu kelâmıma nazar eden zevât! Eğer kelâmımda dokunacak veya sizin zaif midenizde hazmolunmıyacak sözler bulunursa, ma’zur tutunuz!.. Çünki divanelik zamanında söylemişimdir, muhitim o zaman tımarhane’nin duvarlarıydı. Muhitin te’siri müsellemdir. Zira ûmmî, vahşi, yani Hür, Türkçe iyi bilmez bir Kürd bu kadar ifade-i meram edebilir Vesselâm...”(29)
şEFİK PAşA’YA CEVABI
Bediüzzaman’ın tımarhane tabibi ile şu geçen muhaveresinden sonra, doktor yukarıda zikri geçen- raporu veya N. Şahiner’in yazdığı: ”Eğer Bediüzzaman’da zerre kadar mecnunluk eseri varsa, dünyada akıllı adam yoktur.” şeklindeki raporu üzerine, Bediüzzaman’ı alelacele tımarhaneden çıkararak tevkifhânede nezaret altına alırlar. İşte Bediüzzaman burada iken, Zabtiye Nazırı şefik Paşa’nın, Padişah nâmına getirdiği teberru’ para, maaş ve selâmını reddederek, paşa ile hapishanenin hususi görüşme odasında şu gelecek konuşmayı yaparlar: (Üstâd’ın Kaleminden)
Hem de “İzhar”dan sonra üç mah ders gördüğümü söylemiştim. İki cihetle şu söz şüpheyi davet eder. Ya hilâfdır, halbuki ekser Kürdistan bunun sıdkını bilir. Ya doğru olduğu halde, sen ey doktor dediğin gibi, temeddüh ve gurur misillü bir unsur-u cinneti ima eder.
Buna cevab: Bir ricâl-i devletin sualine karşı cevab-ı savab vermek istemekliğimdir. Gerçi temeddühü istilzam etmiş!.. şu’urumda şüpheniz kalmadığı vakit, fikrimde şüpheniz vardır zannediyorum. Onu bir muhakeme ile bu şüphe de zail olabilir.
Zira gayet serbest, vahşî Kürtlerden olan bir adam, elmas gibi millete bir sadakat ve cevher gibi bir fikr-i âlî sahibi olmadığı halde(28) nasıl bu zamanda bu kadar alâmet-i fârika ile, hile ile fikr-i fâsidini saklayabilir? Bence hile, terk-i hiledir. Demek herkese müreccah (çünki kimseyi millete sadık bulmadım) ve safi bir sadakati kalbden hissetmiş de bu gûna ahvâlde bulunmuş
Demek, bizim doktorların fehmi hasta ve kendi raporlarıyla mecnun.. ve Zabtiye Nazırı da hiddeti için divanedirler.
Ey doktor! Sen iyi doktorsan evvelâ o bîçâreleri tedavî et, sonra beni!..
Ey şu kelâmıma nazar eden zevât! Eğer kelâmımda dokunacak veya sizin zaif midenizde hazmolunmıyacak sözler bulunursa, ma’zur tutunuz!.. Çünki divanelik zamanında söylemişimdir, muhitim o zaman tımarhane’nin duvarlarıydı. Muhitin te’siri müsellemdir. Zira ûmmî, vahşi, yani Hür, Türkçe iyi bilmez bir Kürd bu kadar ifade-i meram edebilir Vesselâm...”(29)
şEFİK PAşA’YA CEVABI
Bediüzzaman’ın tımarhane tabibi ile şu geçen muhaveresinden sonra, doktor yukarıda zikri geçen- raporu veya N. Şahiner’in yazdığı: ”Eğer Bediüzzaman’da zerre kadar mecnunluk eseri varsa, dünyada akıllı adam yoktur.” şeklindeki raporu üzerine, Bediüzzaman’ı alelacele tımarhaneden çıkararak tevkifhânede nezaret altına alırlar. İşte Bediüzzaman burada iken, Zabtiye Nazırı şefik Paşa’nın, Padişah nâmına getirdiği teberru’ para, maaş ve selâmını reddederek, paşa ile hapishanenin hususi görüşme odasında şu gelecek konuşmayı yaparlar: (Üstâd’ın Kaleminden)
Yükleniyor...