Bu yolculuğun, gün olarak ne zaman başladığı ve İstanbul’a hangi gün ve ayda muvasalat edildiği hakkında kesin bir bilgi mevcut değildir. Ancak yukarıda zikri geçen Tahir Paşa’nın mektubunun yazılış tarihi 16 Kasım 1907 olmasına nazaran, bu mektubun yazılmasının hemen akabinde yolculuğa çıkıp çıkmadığı, yahut yavaş, yavaş dolaşa dolaşa sefer ettiği hakkında da bir bilgi yoktur.

N. Şahiner, Bediüzzaman’ın İstanbul’a varışını “Kasım ayı sonunda” şeklindeki tesbiti tahminden başka birşey değildir. Zira o zamanki şartlar içinde, Bitlis’ten İstanbul’a varışı 14 gün içinde kesinlikle mümkin değildir. En azından Tahir Paşa’nın mektubunun yazılış tarihi olan 16 Kasım 1907’de hemen yola çıkmış olsa, yolculuk bir ay sürmüş olacaktır ki, Kasım ayı sonları değil, aralık ayı ortaları olabilir.

Bediüzzaman Hazretleri 1948’de Afyon mahkemesine karşı müdafaatında bir münasebetle şöyle der:

“...Bundan kırk sene evvel ve Hürriyetten bir sene evvel İstanbul’a geldim...”(3) Bu beyâna göre Bediüzzaman Hazretleri İkinci Meşrutiyet’in ilânı olan 24 Temmuz 1908’den bir sene evvel değil, belki Hürriyet’in ilânından sonra, 17 Aralık 1908’de kurulan hürriyetçilerin hükümetinden bir sene evvel İstanbul’a gelmişse, 1908 yılı başlarında gelmiş oluyordu. Bu hususu te’yid eden şua’lardaki şu kayıd da aynı tarihi gösteriyor, şöyle ki:

“...1322-1906 ederek, Risale-i Nûr müellifinin doğrudan doğruya Ulum-u aliyyeden başını kaldırıp, Hikmet-i Kur’âniyeye muteveccih olarak Hâdim-ul Kur’ân vaziyetini aldığı tarihtir ki, bir sene sonra İstanbul’a gitmiş, manevî mücahedesine başlamış...”(4)

İşte bu iki vesika ile, Tahir Paşa’nın mektubunun yazılış tarihinin ışığı altında denilebilir ki; Bediüzzaman’ın İstanbul’a varışı 1907’nin Aralık ayı sonu veya 1908’in ocak ayı başında gerçekleşmiştir denilebilir.

BEDİÜZZAMAN’IN İSTANBUL’A AYAK BASIŞI

Bediüzzaman’ın İstanbul’da görünmesini, İctihad kütübhanesi sahibi Kürdî zâde Ahmet Râmiz’in, bilâhare Bediüzzaman’ın 31 Mart Vak’asıyla başlayan Divan-ı Harb’teki müdafaatını bir kitab halinde neşrettiği zaman, mukaddemesinde yazdığı şu yazısı onu çok güzel tasvir etmektedir:

“1323 Senesi(5) zarfında idi ki, şarkın yalçın, sarp, ahenîn maveray-i şevâhik-i cibâlinden tulu’ etmiş Said-i Kürdî isminde nevâdir-i hilkatten ma’dud

Yükleniyor...