hem merhûm Abdurrahman(48) hem de Bediüzzaman’ın hizmetkârlarından Mustafa Sungur ve Hüsnü Bayramoğlu, Üstâdlarından bu şekilde duyduklarını birkaç kere işitmişimdir.
Ta’likat ile Kızıl Îcaz kitapları, birisi: “Sûllem” nâmındaki bir küçük mantık kitabının şerhi mahiyetindedir.
İkincisi, yine mantıka dair “Burhan-i Gelenbevi” ismindeki bir kitaba ta’likler ve ekler şeklinde bir çeşit şerhtir.
Bu ahirki iki eser, mantık ilminde İbn-i Sina’yı dahi çok gerilerde bıraktığı, bir çok âlimlerce i’tiraf edilmiştir. “Ta’likat” kitabı matbu’ olmadığı gibi, bugün mevcudu da maalesef yok gibidir. Yalnız Said Özdemir’de başı ve sonu eksik el yazma bir fasikül mevcuddur..(*)
TAHİR PAşA İLE MÜNÂKAşASI
Bediüzzaman’ın, Van’daki hayatı -yukarıda geçtiği üzere- bu yeni fasla, yani Kur’ân’ın hakikatlerine geçiş devresine girerek, hayat seyri sürüp giderken, sene 1903 veya dört raddelerine gelmişti. Bu sıralarda(49) bir gün Tahir Paşa ile bir ilmî münâkaşada sert tartışmalara girerler. Tahir Paşa mütehakkim davranışlar içine girmeye başlayınca, Bediüzzaman da sert mukabelede bulunur. Hava birden elektriklenmeye başlar. İş tartışmadan geçerek, fiilî davranışa müncer olur. Bediüzzaman hemen rovelverine sarılır. Fakat meclistekiler araya girer, ayırırlar.
Bu durum, Tahir Paşa’nın izzetine dokunarak, Valîlik makâmının prestijini korumak maksadıyla Bediüzzaman’ı Van’dan uzaklaştırmak kararını tasarlar.
Bediüzzaman ise, mezkûr münakaşadan sonra, medresesine gidip; yaz olması dolayısıyla ta’tile gitmiş olan talebelerinden yalnız dört kişi ile medrese kapılarını kapatıp içeride tahassun etmeye başlar. Fakat Valî’nin adamları gelir, bir hile ile kapıları açtırırlar. Molla Said, bu gelen adamların niyetlerini anlayarak iki şartını söyler. Birincisi: ”Sakın beni medresemde yakalayıp götürmek gibi bir davranışa teşebbüs etmeyiniz. Çünkü medresenin şeref ve haysiyeti haleldar olacağından!.. Çarşıya çıktığım zaman beni orada yakalayınız”
İkincisi: “Beni silâhımla beraber nefy ediniz!” şeklinde şart koşar. Vâlinin memurları, Vali’ye gidip, bu şartları söylerler. Vâli Paşa da kabul ederek,
Ta’likat ile Kızıl Îcaz kitapları, birisi: “Sûllem” nâmındaki bir küçük mantık kitabının şerhi mahiyetindedir.
İkincisi, yine mantıka dair “Burhan-i Gelenbevi” ismindeki bir kitaba ta’likler ve ekler şeklinde bir çeşit şerhtir.
Bu ahirki iki eser, mantık ilminde İbn-i Sina’yı dahi çok gerilerde bıraktığı, bir çok âlimlerce i’tiraf edilmiştir. “Ta’likat” kitabı matbu’ olmadığı gibi, bugün mevcudu da maalesef yok gibidir. Yalnız Said Özdemir’de başı ve sonu eksik el yazma bir fasikül mevcuddur..(*)
TAHİR PAşA İLE MÜNÂKAşASI
Bediüzzaman’ın, Van’daki hayatı -yukarıda geçtiği üzere- bu yeni fasla, yani Kur’ân’ın hakikatlerine geçiş devresine girerek, hayat seyri sürüp giderken, sene 1903 veya dört raddelerine gelmişti. Bu sıralarda(49) bir gün Tahir Paşa ile bir ilmî münâkaşada sert tartışmalara girerler. Tahir Paşa mütehakkim davranışlar içine girmeye başlayınca, Bediüzzaman da sert mukabelede bulunur. Hava birden elektriklenmeye başlar. İş tartışmadan geçerek, fiilî davranışa müncer olur. Bediüzzaman hemen rovelverine sarılır. Fakat meclistekiler araya girer, ayırırlar.
Bu durum, Tahir Paşa’nın izzetine dokunarak, Valîlik makâmının prestijini korumak maksadıyla Bediüzzaman’ı Van’dan uzaklaştırmak kararını tasarlar.
Bediüzzaman ise, mezkûr münakaşadan sonra, medresesine gidip; yaz olması dolayısıyla ta’tile gitmiş olan talebelerinden yalnız dört kişi ile medrese kapılarını kapatıp içeride tahassun etmeye başlar. Fakat Valî’nin adamları gelir, bir hile ile kapıları açtırırlar. Molla Said, bu gelen adamların niyetlerini anlayarak iki şartını söyler. Birincisi: ”Sakın beni medresemde yakalayıp götürmek gibi bir davranışa teşebbüs etmeyiniz. Çünkü medresenin şeref ve haysiyeti haleldar olacağından!.. Çarşıya çıktığım zaman beni orada yakalayınız”
İkincisi: “Beni silâhımla beraber nefy ediniz!” şeklinde şart koşar. Vâlinin memurları, Vali’ye gidip, bu şartları söylerler. Vâli Paşa da kabul ederek,
Yükleniyor...