Hazret-i Üstâd, talebelerine karşı bir muallim, bir hoca tarzında değil, müşfik bir kardeş, bir ağabey tarzında davranırmış. Talebeleriyle şakalaşır, onları eğlendirir, mesrûr edermiş. Sık sık kırlara, bilhassa Erek Dağı’na çıkarlarmış.

Bediüzzaman’ın talebeleri de o kadar muti’, fedâilermiş ki; O’nun bir işaretine ruhunu feda edecek derecede ona bağlı idiler. Hem talebelerini ahlâken de en ulvî seviyede yetiştirirdi.

şimdi bu mevzuda Molla Abdülmecid’in bir hâtırasını nakledelim. Hâtıra defterindekinin aynısını yazıyorum:

“Üstâd’ın salâh-ı hal ve iffeti:

Bir gün, küçük Molla Said namında bir talebesi, Üstâdı Bediüzzaman’a:

- Seyda, ne için evlenmiyorsun? şehvetin yok mudur? diye sormuş. Bediüzzaman:

- şehvetim yok değildir. Ben de sizler gibi delikanlı bir gencim. Fakat nasıl ki evli bir adam, yatağına girer, yatarken; eğer aklı fikri başka bir şeyle meşgul ise ve meşru’ olan evlilik münasebetini düşünmüyorsa; fıtrî olan şehveti durup dururken galeyana gelmez. İşte bunun gibi, benim gece gündüz hiç bir dakika aklım, fikrim boş kalmıyor ki, o ciheti düşüneyim.(27) Binâenaleyh şehvetim faaliyet hususunda tahrik görmediğinden galeyana gelip de galebe etmez.” diye cevab vermişti.

Molla Abdülmecid’in ikinci bir hâtırası:

“Van’da cuma günleri Üstâd, talebeleriyle birlikte tenezzüh kasdiyle “Zernabat” namında, Erek Dağı’ndaki dereye gitmeyi çok severdi. Bir gün yine talebeleriyle birlikte Erek Dağı’na gitmek üzere, her zaman olduğu gibi Ermeni mahallesinden(28) geçerlerken, Abdülhakim isminde bir talebesi evlerin pencerelerine bakıvermiş. Sair zamanlarda katiyyetle hiçbir talebesi Üstâd’ın korkusundan başını kaldırıp da bakamaz, baksa Üstâd’ın şiddetli tekdirlerini yerlermiş. Adı geçen talebenin pencereye baktığının nasılsa Üstâd farkına varmış, onu tekdir etmiş. Fakat Abdülhakim:

- “Benim boynumda bir kaşıntı peyda oldu da, başımı kaldırıp çenemin altını kaşıdım, pencereye kasden bakmadım” tarzında özür beyân ederek kendisini kurtarmış(29)

Yükleniyor...