katiyyen istidadımdan gelmemiş olduğuna kanaat-i kat’iyyem var. Yetmiş senedir de hayret ediyordum. şimdi ihsan-ı İlâhi ile bir hikmetini anladım ki; çekirdek gibi, medrese ilimlerine bir ağaç ihsan edilecek.. Ve o ağacın hizmetinde bulunana karşı pek çok rakibleri ve muarızları bulunacak. İşte bu zamanda İslâmlar içinde muhtelif meşrebler ve meslekler sahibleri birbirisini tenkid etmek ve eserine mukabil eserler neşretmek; mu’tezile ve ehl-i sünnet gibi birbirini kırmak adetiyle, bu zamanda o Nûr ağacının hizmetkârının başına vuracak ve rekabet veya meşreb muhalefetiyle en te’sirli ve en müthişi medrese hocaları olmak lâzım gelirken; Cenâb-ı Hakk’a yüzbin şükür olsun ki; eskiden beri devam etmekte olan o adete muhalif olarak Risale-i Nûr en ziyade ulemânın damarlarına dokundurduğu halde, hocaların Nûrlara karşı tenkidkârane eserler yazmadıklarının sebebi; o zamanda o çocuk Said’in, ulemânın suallerine karşı doğru cevab vermesi, ulemânın cesaretini kırmış ki, hiçbir yerde kıskanç hocalardan, hem meşrebçe Said’e çok muhalif oldukları halde, Nûr risalelerine karşı mukabil çıkmamaları; bu halin bir hikmeti olduğuna kanaatim gelmiş. Yoksa böyle acîb bir zamanda ehl-i medresenin itirazı başlasaydı, dinsizlik taraftarları olan gizli düşmanlarımız hem Nûrları hem ulemâyı çürütmek için ehemmiyetli bir vesile yapacaklardı. Cenâb-ı Hakk’a hadsiz şükür olsun ki; en ziyade Nûrların dokunduğu resmî ulemâ, aleyhinde bulunamadılar.

Üçüncü Nümune: Eski Said’in çocukluk zamanından beri hem kendisi, hem babası fakir oldukları halde, başkalarının sadaka ve hediyeIerini almadığının ve şiddetli muhtaç olduğu halde, hediyeleri mukabilsiz kabul etmediğinin.. ve Kürdistan âdeti talebelerin tayinatı ahalînin evlerinden verildiği ve zekâtla masrafları yapıldığı halde, Said hiç bir vakit tayin almaya gitmediğinin ve zekâtı dahi bilerek almadığının bir hikmeti, şimdi kat’î kanaatimle şudur ki: Ahir ömrümde Risale-i Nûr gibi sırf îmânî ve uhrevî bir hizmet-i kudsiyeyi dünyaya alet etmemek ve menafi-i şahaiyeye vesile yapmamak için, o makbul adete ve o zararsız seciyeye karşı bana bir nefret ve bir kaçınmak ve şiddet-i fakr ve zarureti kabul edip, elini insanlara açmamak hâleti verilmişti ki; Risale-i Nûr’un hakikî bir kuvveti olan hakiki ihlâs kırılmasın.. Ve bunda bir işaret-i ma’nevî hissediyordum ki, gelecek zamanda maişet derdiyle ehl-i ilmin mağlubiyeti bu ihtiyaçtan gelecektir:

Dördüncü Nümune: Yeni Said ihtiyarlığında bütün bütün siyasetten ve dünyadan kendini çekmeye çalıştığı halde, ehl-i dünyanın bütün bütün kanuna ve insafa ve vicdana, hatta insanlığa muhalif bir tarzda eşedd-i zulüm ile yirmi sekiz sene işkencelerle ezdiklerine ve bir sineğin ısırmasına tahammül etmiyen o bîçâre Said’in, baltalarla başına vurduklarına

Yükleniyor...