BAŞKA BİR HÂTIRA

Yine hâtıra kabilinden olarak; Cezire göçerlerinden (yörük) olup bilâhare Tarsus’a gelip yerleşen çok yaşlı bir zât, Mersinli Abdurrahman Eksik’e demiştir ki:

- “Molla Said-i Meşhur Cezire’ye geldiği zaman ben de onu gördüm. Kiyafeti şal-şâpiklı idi. Mahallî kıyafetin “şapik” tabir ettikleri ceketinin kol ağızları hem geniş hem bir metreden fazla koldan uzundu. Bu kol ağızlarına “puçik” veya “kılçik” denilir. Bir defa gördüm; Molla Said-i Meşhur abdest aldı ve ceketinin kol ağızlarının uzun puçiklerini tekrar koluna sarmak yerine, sağ tarafınkini omuzunun üstüne attı, Sol tarafınkini ise arkasından süründürerek yürüdü. Bazıları kendisine:

- “Seyda, bu ne kibirlik? Niye böyle yapıyorsun?” demelerine karşılık:

- “Hayır kibirlik için değil, belki bununla âhiretimi omuzuma yüklediğimi, dünyamın ise, arkamdan gelmeye mecbur olduğuna işaret ediyorum” diye cevab vermiş idi.

SADEDE DÖNÜYORUZ

Bediüzzaman o vakitlerde ilimdeki hârika isti’dadı nisbetinde, vücudçada idmanlı ve çok kuvvetli idi. Cesareti de aynı şekilde had safhada idi. Bundan dolayı güreş tutmayı severdi. Hatta o sırada medreselerdeki en kuvvetli talebelerle güreşir, hiç biri onu yenemezdi.

Bu gerçeği te’yid bakımından, Üstâd Hazretleri’nin evlâd-ı manevi ve hizmetkârlarından Mustafa Sungur Efendi’den bizzât dinlediğim bir hâtırayı buraya alalım:

- “Üstâdımız bir gün, eski Said’in izzetli vaziyetlerinden anlatırken buyurmuşlardı ki:

- “Eski Said’in sırtını güreşte hiç kimse yere getiremedi. Fakat bir gün bir çobanla tutuştuk. Çoban acaib kuvvetli idi, beni yıkacağını anlayınca, hançerimin ucunu onun bir yerine iliştirdim ve onu yıktım.”

Sungur Ağabey’in bu rivayetini Abdullah Yeğin Ağabey de tasdik etmektedir.. Ancak “Çobanın vücuduna hançerinin ucunu iliştirdim” ifadesi yoktur diyor.

Yükleniyor...