Bülbül bahsine bir tetimme
Sakın zannetme ki; tesbihatın nağamatıyla bütün kulağı bulunanlara karşı ilân ve dellâliyet ve teganni içindeki şu vazife-i Rabbaniye yalnız bülbüle mahsustur. Hâyır! Belki her bir nev’in, kendine mahsus birer Andelibi vardır ki, o nev’in hissiyatını en latif sec’a içinde, en latif bir tesbih ile temsil ediyor. Hususan küçücük ve muhtelif olan enva-i hevam ve haşaratın herbirisinin çok andelib ve Bülbülleri vardır ki, tesbihatın sec’alarıyla neşideler söyleyip, bütün kulağı bulunanlar ondan mütelezziz olurlar.
Onlardan bir kısmı leylîdir (yani gececidir). Gecenin sükût ve sükûnetinde kendi cinsinden olan-olmayan küçücük hayvanatın müsameresinde bütün onlar namına hazin bir neşidehanıdır. Hattâ o, güya ki bir zikr-i hafînin halkasında bir kutubdur ki, kendi teganni âletini çalmakla o gına (ses), bütün his ve kulağı bulunanların bir lisan-ı müşterek-i umumîsi gibi olup, her hepsi onu fehmeder.
Bir kısmı da neharî (gündüzcü) olup, yüksek ve latif sec’alarla yaz mevsiminde ağaçların minberlerine çıkarak, bütün zevil-hayatın başları üstünde tesbihat-ı Rabbaniyeyi inşad eder. Bunlar ise meşhur bülbülden çok derece daha faiktirler. Âdeta bunlar, bir zikr-i cehrî halkasının reisi gibi olup, onu dinleyen sair kuşçukların cezbelerini tehyic ettikten sonra, her birisi kendi lisanıyla nutka gelip âvaz’a başlar.
Fakat, bütün envaın bülbüllerinin en efdali ve andeliblerinin en eşrefi ve en enveri ve en bâhiri ve en azîmi ve en kerimi ve sesce en yükseği ve vasıfça en eclası ve zikirce en etemmi ve şükürce en eammi ise, kâinat bostanındaki nev’-i beşerin Andelib-i zîşanı ve insan cinsinin Bülbül-ü zi-l Kur’an’ı olan Muhammed-i Arabî’dir (A.S.M.) O derece ki, o zat, seca’ât-i latifesiyle semavat ve arzdaki bütün mevcudatın da bülbülü olmuştur.
عَلَيْهِ وَعَلَي آلِهِ وَاَمْثَالِهِ اَفْضَلُ الصَّلَاةِ وَاَجْمَلُ التَّسْلِيمَاةِ آمِينَ
Sakın zannetme ki; tesbihatın nağamatıyla bütün kulağı bulunanlara karşı ilân ve dellâliyet ve teganni içindeki şu vazife-i Rabbaniye yalnız bülbüle mahsustur. Hâyır! Belki her bir nev’in, kendine mahsus birer Andelibi vardır ki, o nev’in hissiyatını en latif sec’a içinde, en latif bir tesbih ile temsil ediyor. Hususan küçücük ve muhtelif olan enva-i hevam ve haşaratın herbirisinin çok andelib ve Bülbülleri vardır ki, tesbihatın sec’alarıyla neşideler söyleyip, bütün kulağı bulunanlar ondan mütelezziz olurlar.
Onlardan bir kısmı leylîdir (yani gececidir). Gecenin sükût ve sükûnetinde kendi cinsinden olan-olmayan küçücük hayvanatın müsameresinde bütün onlar namına hazin bir neşidehanıdır. Hattâ o, güya ki bir zikr-i hafînin halkasında bir kutubdur ki, kendi teganni âletini çalmakla o gına (ses), bütün his ve kulağı bulunanların bir lisan-ı müşterek-i umumîsi gibi olup, her hepsi onu fehmeder.
Bir kısmı da neharî (gündüzcü) olup, yüksek ve latif sec’alarla yaz mevsiminde ağaçların minberlerine çıkarak, bütün zevil-hayatın başları üstünde tesbihat-ı Rabbaniyeyi inşad eder. Bunlar ise meşhur bülbülden çok derece daha faiktirler. Âdeta bunlar, bir zikr-i cehrî halkasının reisi gibi olup, onu dinleyen sair kuşçukların cezbelerini tehyic ettikten sonra, her birisi kendi lisanıyla nutka gelip âvaz’a başlar.
Fakat, bütün envaın bülbüllerinin en efdali ve andeliblerinin en eşrefi ve en enveri ve en bâhiri ve en azîmi ve en kerimi ve sesce en yükseği ve vasıfça en eclası ve zikirce en etemmi ve şükürce en eammi ise, kâinat bostanındaki nev’-i beşerin Andelib-i zîşanı ve insan cinsinin Bülbül-ü zi-l Kur’an’ı olan Muhammed-i Arabî’dir (A.S.M.) O derece ki, o zat, seca’ât-i latifesiyle semavat ve arzdaki bütün mevcudatın da bülbülü olmuştur.
عَلَيْهِ وَعَلَي آلِهِ وَاَمْثَالِهِ اَفْضَلُ الصَّلَاةِ وَاَجْمَلُ التَّسْلِيمَاةِ آمِينَ
Yükleniyor...