Evet bahar mevsiminde, yeryüzünün ağlebinde neşredilen sayısız enva-i ezhar ve esmarın hasra gelmez efradlarının, nev’an ittikan-ı ekmel, şahsen sür’at-i mutlaka içinde iken, bir zaman-ı vâhidde icadları, bu mezkûr sırra gayet parlak şehadet etmektedir.

Şimdi ey saksı sahibi! Kâsene doldurduğun o toprağı boşalt da, bu defa başka bir toprak yığınından doldur; Ve yine evvelki toprağa yaptığın bütün muameleleri bunda da icra et. Sonra bu minval üzere bütün dünyadaki toprağı, kâsenden geçirinceye kadar doldurup boşalt ve evvelki çekirdek ve tohumları nöbetle onda defnedip, ağaç olduktan sonra onu çekip başkasını yerine koymak muamelesini de herbir kâse toprakta icra et. Yeryüzünde yaptığın seyr ü seyahatta rastlayacağın bütün toprak safahatında, pek çok envaın çeşitli efradlarının ruy-i zeminin ağlebinde zuhurları görünmesiyle; bütün o kâseye dolup boşanan toprakta da aynı muamelenin cereyanı, bilfiil müsavat üzere olduğu müşehede edilecekir. Sonra da hava, su ve ziyaya da, kendi saksı ölçeğinle ölçmek için müteveccih ol! Ölç, bak!. Bütün enva’ın cemi-i efradının top yekûnunun aynı seviyede cereyan-ı muameleleri nokta-i nazarından neticesi sana yanı aynına çıkacaktır. Halbuki çiçek, meyve, hayvan ve hüveynattan bütün zîhayatların herbir ferdi kâinatın hey’et-i mecmuasından sağılmış, süzülmüş; Ve âlemin bütün eczasından dakik, hassas mizanlarla ve ince cessas nizamlarla alınmış, çıkarılmış birer katre gibidirler. Elbette bunları böyle halkeden ancak öyle bir zattır ki; bütün kâinatın tasarrufu onun kabza-i kudretinde olup, o zîhayat katreyi -şayet ona neşv ü nema vermek irade etmişse- onu kendi ilminin mizanlarıyla ve kaderinin ölçüleriyle o kâinattan sağar, çıkarır, meydana kor. Amma eğer adem-i sırftan vücuda çıkarmak için ibda’ ve icad iradesi ise, o şeyi kâinatın bir misal-i musaggarı olarak ibda’ edip kâinat kitabının bir meal-i icmalîsini o nüshacıkta kalem-i kaderiyle yazar. Nasılki hak olarak, (yada mutlak ekseriyet itibariyle) iş böyledir.

Amma (aksini iddia eden) küfür ve küfran sahibinin; (Habab ve Katre ve daha başka risalelerde geçtiği gibi) âlemin zerratı adedince; ve yada (Şu’le’nin Zeyli’nde isbat edildiği üzere) tecelliyat-ı İlahiye sayısınca âliheleri kabul etmesinin lüzumu ortaya çıkacaktır. Hülasası budur ki:

Güneşin şeffaf şeyler ve katreler üzerinde parlayan timsallerini, eğer bir tek güneşin gayet kolaylıkla hasıl olabilen tecellisine verilmezse;

Yükleniyor...