İkinci kısım: ihtiyac-ı fıtrî lisanıyla olan duadır ki, bütün nebatat ve eşcarın (hususan bahardakilerin) lisan-ı ihtiyaç ile duaları gibi… Ve keza bütün hayvanatın gayr-ı meş’ur hacat-ı zaruriyeleri içindeki lisan-ı ihtiyaçlarıyla olan duaları misillü…
Üçüncü kısım dua ise: lisan-ı istidad ile olanıdır. Yani, bütün neşv-ü nemaya ve tahavvül ve tekemmüle istidadı olan herşeyin, kendi Hâlıklarından lisan-ı istidad ile bir mazhariyet-i münkeşife istemeleri gibi…
Evet
وَ اِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ
nin sırrıyla herşey, nasılki Hâlıkını tesbih eder. Öyle de, çoğu zaman lisan-ı kaliyle o herşey dua ettiği gibi, zatıyla ve haliyle mahsus hacetleri için daima Rabb-i Kerimlerine yalvarır, dua eder ve şükrederler.
***
اِعْلَمْ
Ey kardeş bil ki! Çekirdek, ağaç olmadan evvel ve nutfe, beşer ve insan haline gelmeden önce ve yumurta, kuş olmadan evvel; habbe, sünbül vermeden önce, elbette ve herhalde tam ve nafiz bir ilmin tedbir ve terbiyesinde olması lâzımdır. Tâ ki hadsiz eğri büğrü, akîm yollar arasından neticeli, semereli olarak sırat-ı müstakimde sevk edilebilsinler. İşte madem ki, bilmüşahede masnuât ve mahlukat öyle neticeli istikametli bir yolda sevkedilip saha-i zuhura çıktıklarını görüyoruz. Öyle ise, bu iş ancak bir Allam-ül Guyub’un ilmidir ki, ana rahimlerinde olan cenini istediği şekilde tasvir eder; ve mazi, müstakbel ve hal-i hazır âlem-i şehadetin gaybî umûruna ıttılaı olan bir Alim-ül Gayb’dır. Ve binnetice tohum, nutfe, yumurta ve habbe gibi şeylerin herbirisi, âdeta kudret kitablarından olan Kitab-ı Mübin’den istinsah edilmiş muhtasar birer tezkeredir. Veyahut ilm-i ezelînin kütüb ve mektubatından olan İmam-ı Mübin’den istihrac edilmiş birer fihriste veyahut kader-i ezelînin kitablarından müteşekkil ümm-ül kütüb olan levh-i mahfuzdan (hususan onun mizan ve nizam bablarından) istinbat edilmiş birer düsturdur. Yahut da, herşeye kudreti yeten ve herşeyi ilmi ile
Üçüncü kısım dua ise: lisan-ı istidad ile olanıdır. Yani, bütün neşv-ü nemaya ve tahavvül ve tekemmüle istidadı olan herşeyin, kendi Hâlıklarından lisan-ı istidad ile bir mazhariyet-i münkeşife istemeleri gibi…
Evet
وَ اِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ
nin sırrıyla herşey, nasılki Hâlıkını tesbih eder. Öyle de, çoğu zaman lisan-ı kaliyle o herşey dua ettiği gibi, zatıyla ve haliyle mahsus hacetleri için daima Rabb-i Kerimlerine yalvarır, dua eder ve şükrederler.
اِعْلَمْ
Ey kardeş bil ki! Çekirdek, ağaç olmadan evvel ve nutfe, beşer ve insan haline gelmeden önce ve yumurta, kuş olmadan evvel; habbe, sünbül vermeden önce, elbette ve herhalde tam ve nafiz bir ilmin tedbir ve terbiyesinde olması lâzımdır. Tâ ki hadsiz eğri büğrü, akîm yollar arasından neticeli, semereli olarak sırat-ı müstakimde sevk edilebilsinler. İşte madem ki, bilmüşahede masnuât ve mahlukat öyle neticeli istikametli bir yolda sevkedilip saha-i zuhura çıktıklarını görüyoruz. Öyle ise, bu iş ancak bir Allam-ül Guyub’un ilmidir ki, ana rahimlerinde olan cenini istediği şekilde tasvir eder; ve mazi, müstakbel ve hal-i hazır âlem-i şehadetin gaybî umûruna ıttılaı olan bir Alim-ül Gayb’dır. Ve binnetice tohum, nutfe, yumurta ve habbe gibi şeylerin herbirisi, âdeta kudret kitablarından olan Kitab-ı Mübin’den istinsah edilmiş muhtasar birer tezkeredir. Veyahut ilm-i ezelînin kütüb ve mektubatından olan İmam-ı Mübin’den istihrac edilmiş birer fihriste veyahut kader-i ezelînin kitablarından müteşekkil ümm-ül kütüb olan levh-i mahfuzdan (hususan onun mizan ve nizam bablarından) istinbat edilmiş birer düsturdur. Yahut da, herşeye kudreti yeten ve herşeyi ilmi ile
Yükleniyor...