Hem bil ki, her şeyin iki sureti vardır:
Birincisi; maddiye ve mahsusedir ki; kaderin çizdiği program üzerinde her şeyin sureti, onun kametinin miktarına göre son derece intizam ile libas gibi biçilir, kesilir.
İkincisi: Ma’kuledir ki, şeyin zaman denizinde hareket etmesiyle veya nehr-i zaman, onun üzerinden geçmesiyle onun hareket ve tavırlarında gösterdiği başka başka suretlerinden mürekkeb bir surettir ki, şu’le veya ışığın sür’at-i hareketinden hasıl olan hayalî bir daire-i nûraniyenin sureti gibi bir surettir. İşte o şeyin bu suret-i maneviyesi onun tarihçe-i hayatıdır. Bu da meşhur kaderin medarıdır. O ise, mukadderat-ı eşya namıyla müsemmadır. Evet, Nasılki her şeyin, meselâ bir ağacın suret-i maddiyesinde olan muntazam, müsmir neticeleri ve hikmetli maslahatları mutazammın ölçülü gayeleri vardır. Öyle de, onun suret-i maneviyesinde dahi maslahatlar içinde muntazam neticeleri ve hafî hikmetlere medar muayyen hududları vardır. Bu hale göre, birinci surette kudret bânî ve usta gibi iken, kader onun hendesesidir. İkinci surette ise, kudret masdar gibidir. Kader de, mistar gibidir. Yani ki kudret, maânî kitabını kader mistarının çizgileri üstünde yazmakta...
İşte ey kâfir! İlim ve hakikata müracaat edildiği zaman, sen küfür ve küfranın içinde iken, herbir zerrede ve onun cüz’î, küçük
Yükleniyor...