lâzım değildir. Bununla beraber; aslında o masnuatın herbirisi, vücudlarıyla birer kelimat-ı tesbihiye olup meânilerini ifade ederler. Sonra da o kelimeler, kendi zâtları gibi lisanlarıyla da tesbihat yapan kelimata dönüşmüştür. Hem o kelimelerde dahi başka başka tesbihhan kelimat vardır.. Ve bunların içinde dahi küçük küçük müsebbihler vardır. Bunların içinde de daha küçük küçük tesbih edenler vardır ve hâkeza, Cenab-ı Sübbuh-u Kuddüs’ün dilediği mertebeye kadar… (C.C. ve lâ ilahe illa hu)

***


اِعْلَمْ

Bil ey insan! Sana gönderilip, baştan ayağa dek seni zinetlendiren çeşitli nimetler, mehasinler ve letaifler ise; birbirinden ayrı, mütenevvi’ hicabların ortasından bir mizan-ı mahsus ile geçer, gelirler. Ve birbirine mütehalif çeşitli letaiften (lifler) bir nizam-ı muayyen ile soyunup çıkarlar. Ve birbirine zıd, ayrı ayrı taifelerin ardından şaşmaz bir intizam ile sana teveccüh edip gelirler. Feteemmel!..

***


اِعْلَمْ

Ey kardeş bil ki! Nefiste gayet latif, ince bir şey, bir emir vardır ki; ince kağıttan bir dirhem gibi iken, âdeta ebedî âlemlere bir mirsaddır zanneder. Çünkü onunla temas eden herşeye bir hükm-ü ebediyet verip onu ebedî bir şey tevehhüm eder. .

İşte eğer heva ve heves bu âleti kendi namına istimal ederse, o zaman âhiret ve cennetin taşlarını ve esasatını dünyaya çeken bir âlet olur ki, âhiret kasrını dünya üstünde bina eder; ve âhiretin meyvelerini daha kemalini bulmadan fani dünyada yemeğe başlar.

***


اِعْلَمْ

Ey kardeş bil ki! Nefis çok acib bir şeydir ki; sayısız âletlerin ve nihayetsiz mizanların bir mahzenidir. Eğer tezekki ederse, bütün bu âletler, mizanlar, esma-i hüsnanın nihayetsiz hazinelerinin

Yükleniyor...