وَاُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّقِينَ وَ بُرِّزَةِ الْجَحِيمُ لِلْغَاوِينَ

اِعْلَمْ

Bil ey dünyayı taleb etmek yolunda dini terkeden gafil!



Sekizinci Söz’de ve Nur Kapısı’nda İkinci Ders’te var. –Müellif–





Sana bir hikâye-i temsiliye

(2) Tenbih: Bu temsilî hikâye, üstteki âyetin çok esrarından bir sırrını beyan eder. –Müellif–



söyleyeceğim ki, o hikâyede bir kısım hakaik-ı din ve dünyaya işaret eden bir misal vardır. Şöyle ki:

Eski zamanda iki kardeş varmış, bunlar bir seyahata -tâ yol ikileşinceye kadar- beraber giderler. Yollardan birisinde kanunlara ittiba’ mecburiyeti ve külfeti vardır. İkincisinde zâhirde o külfet ve ağırlık yoktur.

İşte güzel huylu kardeş, hafif bir külfet altına girmeyi kabul ederek, sağa ayrılan yolu ihtiyar etti. Kötü huylu kardeş ise, manen ağır, yalnız surî bir hafiflik için sol yolu seçti.

Biz de şimdi sol yolda giden kardeşi takib edeceğiz. İşte bu adam, dere tepe aşıp git gide, tâ hâlî bir sahraya dâhil olur. Birden müdhiş bir sada işitir, bakar ki; dehşetli bir arslan ona hücum ediyor. O da korkusundan firar edip kaçar, tâ altmış arşın derinliğinde susuz bir kuyuya rast gelir. Kendini içine atar, otuz arşın kadar aşağı inince, kuyunun duvarında göğermiş bir ağaca eli yapışır. Bakar ki, o ağacın iki kökü var; iki fare, biri beyaz, biri siyah o iki köke musallat olup kesiyorlar. Aşağıya bakar görür ki; büyük bir ejderha, başını kaldırmış ayağına takarrüb etmiş, ağzı kuyu ağzı kadar geniştir. Sonra etrafına bakınca ne baksın, muzır olan haşarat-ı müezziye etrafını sarmışlar. Sonra başını kaldırır, ağaca bakar, görür ki, bir incir ağacıdır. Lâkin başında muhtelif ağaçların çeşitli yemiş ve meyveleri vardır.

____________________________________

Yükleniyor...