tedavi edebilsem; o elîm fakr-ı mutlak, rahmetin ziyafetine gitmek için lezzetli bir şevk ve Rahman-ı Rahim’in rahmetinin semeratını tenavül için latif bir iştihaya inkılab ederek; fakr ve aczin lezzeti, çok mertebe ziyade gına ve kuvvetin lezzetinden üstün gelir. Yoksa, hacetlerin âlâm-ı iz’acatı ortasında, zâhiren metalibimin bir kısmı onların yanında olan eşyaya karşı zelilane bir dilencilik ve kölelik vaziyeti içinde kalırım.

Hem dahi, benim sol tarafımda, hesabsız düşman ve mehalike karşı hadsiz bir aczin ve nihayetsiz bir za’fın pek derin bir yarası vardır ki; o hadsiz düşman ve mehalikten gelen korku elemi dünya hayatının lezzetini mahvetmektedir. Fakat eğer ben, Kur’anın davetine sükût ile teslim olsam, o zaman benim nihayetsiz aczim ve za’fım, bir Kadir-i Mutlak’a istinad etmek; hem bütün düşmanlardan emn ü emanı mutazammın olan tevekkül ile nokta-i istinada ittisal peyda etmek için, bir davet tezkeresine inkılab eder. Yoksa hadsiz aczimle beraber, birbirine zıd olan hadsiz düşmanlar arasında muzdarib bir şekilde kalmaya mahkum olurum.

Ve keza ben kabre, haşre uğrayıp giden öyle uzun bir yolculuk üzerindeyim ki; Kur’anın güneşinden iktibas edilen ve Rahman-ı Rahim’in hazinesinden alınan bir ilim ve akıldan başka; hiç bir ilim ve akıl, bize o yoldaki zulümatı aydınlatacak bir nur gösteremediği gibi, o uzun seferde zâd ü zahîre olacak bir rızık da veremezler.

İşte eğer beni bu yolculuktan men edecek bir şey bulmuşsan söyle. Lâkin bulduğun şey, kabir kuyusunun ağzından sukut ile, gayet korkunç ve dehşet olan adem ve hiçlik karanlıklarının tâ dibine düşmeyi kabulden ibaret olan bir dalalet ile yol kesmek olmasın! Yoksa sus, hey sersem! Tâ Kur’an-ı Hakîm, dediğini desin.

İşte, kitab-ı âlemden şu geçen âyat-i hamse insanın başı üstünde ra’d gibi

فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيَوةُ الدُّنْيَا وَلَايَغُرَّنَّكُمْ بِاللّٰهِ الْغَرُورُ

âyetini kıraat ettikten sonra, ey sapık mağrur! daha sana ittiba’ nasıl caiz olabilir? Hem senin meşrebini ihtiyar eden, ancak şarab-ı siyaset veyahut hırs-ı şöhret veya riyakârlık iştihası, yahut rikkat-i cinsiye veya felsefenin zındıklığı veya sefahet-i medeniyet veya bunlara benzer şeylerle sarhoş bulunması lâzımdır. Bununla beraber, insanın başına inen şu mezkûr

Yükleniyor...