İşte ey nefis, daha sen ne zamana kadar geçici katrelere ihtimam gösterip, dehşetli denizlere aldırmayacaksın!?.

***


اِعْلَمْ

Ey kardeşim bilmiş ol ki: Cenab-ı Hakk’a hamdediyorum ki, bana bu kâinatın çok azîm mes’elelerini; Nahv ilminin mana-yı harfiyle mana-yı ismî’nin arasındaki farkı beyan eden bir mes’elesiyle fethetmiştir. Yani: şu mevcudat, kendilerinden başka olan manalara delâlet eden kelimelerdir. Yani, esma-i hüsnayı tilavet eden Rabbanî mektublardır. Yoksa, mana-yı ismîyle değillerdir. Tâ ki, lizatihî kendisindeki manaya delâlet etsinler.

Binaenaleyh, birinci vecihden göğerip dallanan mana, yalnız ilim, iman ve hikmettir. Amma ikinci vecihten ise, doğrudan doğruya cehl-i mürekkeb, cahilî küfran ve tantanalı geveze bir felsefedir.

Ve keza, Cenab-ı Allah’a çok şükrediyorum ki, mesail-i Rububiyetten en büyük bir mes’eleyi, Mantık ilminin bir mes’elesiyle bana açmıştır, şöyle ki:

“Küllî-i zi-l cüz’iyat ile küll-ü zi-l cüz’ (tâbiri diğerle “küllî-i zû cüz’iyat ile küll-ü zû ecza”) arasındaki farktır. Bunun Türkçe tabiri ise, “Cüz’iyata sahib olan küllî ile, cüz’lere malik küllün” arasındaki farktır.

İşte cemal ve Ehadiyetin tecellisi, küllî’ye benzediği gibi; celal ve vâhidiyet tecellisi de küll gibidir. Fakat kemal ve kibriyanın tecellileri ise, cem’in cem’idir. Yani aynı küll içinde küllî ve aynı cüz’ içinde cüz’î olduğu gibi, ayn-ı celal içinde bir cemaldir.

***


اِعْلَمْ

Ey kardeş bil ki! Dünya, âhiretin bir fihristesidir ki, bunda âhiretin çok mühim mes’elelerinin işaretleri vardır.

Ezcümle: Birisi cismanî rızıktaki zevktir ki; bu zail ve zelil olan ve hakikatta lezzetli olmayıp, lezzet almak için de olmayan şu dar-ı dünyadaki cismanî bütün enva-i nimetlerini ihsas ettirmek gayesiyle, hem

Yükleniyor...