*

هُوَ الْاَوَّلُ وَاْÀلاخِرُ وَالظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ

*

وَمَا تَشَاوÎنَ اِلَّا اَنْ يَشَاءَ اللّٰهُ ر وَ نَحْنُ اَقْرَبُ اِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ

âyetleri gibi dinin hakikatlarıyla; daire-i vahdet ile daire-i Rububiyetin şuunât ve icraatını kemal-i muvafakat içinde ve vakiin tasdiki altında izah ve beyan ediyor.

Hem o din, katiyyetle hükmediyor ki; maddenin inkısam edip yayıldığı en son nihayetlerinde; ve hudud-u maddiyatın yayılıp reside olduğu olan cevahir-i ferde (atom) ve zerreden tut, tâ âlemin en büyük semereleri olan güneşler ve seyyarelere kadar herşey o sufûf-u azîm-i ubudiyetin kıyamında ayakları mütesavi olarak yanyana ve omuz omuzadırlar.. Ve kendilerinin sıfatlarından münezzeh ve hudud ve levazımatlarından mukaddes olan Hâlıklarının emirlerini imtisal etmekte aynı seviyede ve yanyanadırlar.

Hem yine o Hatem-i Rüsül, kendi dini ve Kur’an’ı ile haşir ve tevhid mes’elesinde öyle bir mertebeye ulaşmıştır ki; bilbedahe daha onun fevkinde bir mertebe ve bir had olamaz. Ve hakeza o zat, dinin tek tek bütün mes’elelerini öyle bir hadd-i bâlâya reside kılmıştır ki; başkasıyla o dinin itmam ve ikmali gayr-ı mümkündür. Öyle ise kıyamete kadar devam ve ebediyet, onun ve dininin hakkıdır.

***


اِعْلَمْ

Ey kardeş bil ki! Benim kalbim, bazan Arabî eninatı arasında, Türkî olan muhitin tehyiciyle Türkçe olarak ağlıyor. Ben de o ağlamalarımı aynen yazıyorum. İşte:



İstemem zail olanı istemem, faniyim fani olanı istemem

Âcizim âciz olanı istemem, ruhumu Rahman’a teslim eyledim, gayr istemem

Yükleniyor...