zîhayat belki herşey birer muvazzaf asker ve birer abd-i me’mur olarak yalnız melik ve malik olan Allahü Teala’nın hesabıyla ve namıyla çalışır. Yoksa kendi nefisleri hesabına ve malikiyetleri namına değil. Hem kendi zatları ve lezzetleri için de değildir. Belki o şeyin lezzeti, yalnız vazifesinin zatındadır. Demek kendime malikim diye zu’meden kimse, helak olmuş ve temellük davasına saplanan da hetk ve rezil olmuştur.

***


اِعْلَمْ

Ey kardeş bil ki, gökler, kusursuz, futursuz bir şekilde gayet san’atkârane yapılmış olduklarını görüyorsunuz. Öyle ise semavatın sanii olan zat, bütün semavatın cevfinde ve içindeki bütün cüz’iyatı icad için bir zorluk görmekten çok aziz, çok celil, çok kebir ve çok azîm bir Zat-ı Zülcelal’dir. Hem O’nun daire-i mülkünden herhangi bir şeyin çıkıp kaçmasından dahi keza aziz ve azîmdir.

Evet envaın cüz’iyatları arasında tam bir iştibâk olduğundan, elbette tek bir nev’in Hâlıkı olan bir zat, (meselâ semek ve sinek gibi) bütün diğer nevilerin de Hâlıkı olması lâzım ve zarurîdir. Öyle ise mülk O’nundur, hamd de O’nun… Hem halk ve icad, O’nun olduğu gibi, emir ve hüküm de yalnız O’nundur. «Y­; ެ! «y´7¬! «ž

***


اِعْلَمْ

Bil ki: Nev-i beşerde nübüvvet, beşerdeki hayır ve kemalatın fezlekesi ve esasıdır. Din-i Hak, saadetin fihristesidir. İman, bir hüsn-ü münezzeh ve mücerreddir.

Madem şu âlemde parlak bir hüsün, geniş ve yüksek bir feyiz, zâhir bir hak, faik bir kemal görünüyor. Bilbedahe hak ve hakikat, nübüvvet içindedir ve Nebiler elindedir. Dalalet, şer ve hasaret; onun muhalifindedir.


Yükleniyor...