fayda vardır?” diyerek seni başka bir mugalataya yuvarlandırmak ister. Yani ki gaye-i hayattan maksud-u aslî, yalnız bu dünya hayatı olduğunu ve hayatın kıymet ve ehemmiyeti ise, yalnız buradaki yaşamaktan ibaret olduğunu telkinden sonra; hayvanat ve haşaratın abesiyetlerini telkin eylemeye çalışır. Tâ ki onların hayatlarında müşahede edilen şu üç hakikat-ı vasia ki, “Rahmet, nimet ve itkan-ı san’at”tır. Kıymet ve ehemmiyetini gözünden ıskat ettirip, tatil ile sanii sana unuttursun.
İşte o zaman sen dahi, -eğer hayvanata ve onların zâhirdeki ehemmiyetsizliklerine nazar etmekte isen- şu görünen semavatı bütün yıldızlarıyla ve arzı, umum hayvanatıyla beraber göstererek mukabele et! Amma eğer sen, sen isen…
Yok eğer sen kendinden çok küçük olan hayvan ve haşarata bakmakta isen, o zaman sen ey hüceyre-i kübra! Kendi cesedindeki hüceyratın garaib-i hayatına ve bu dünya hayatında bulundukça vücudunda deveran eden kanının içindeki küreyvat-ı hamra ve beyzanın vazifelerine ve kalbini tavaf edip dönen kendi letaifinin rekakat ve inceliklerine bak, şeytanı sustur.
***
اِعْلَمْ
Biliniz ki, şu i’lemde Avrupa fünûnu ve medeniyeti, Eski Said’in fikrinde bir derece yerleştiği için, Yeni Said harekat-ı fikriyede seyrettiği zaman, Avrupa’nın fünûn ve medeniyeti, o seyahat-ı kalbiyede emraz-ı kalbiyeye inkılab ederek ziyade müşkilata medar olduğundan; bilmecburiye Yeni Said zihnini silkeleyip, müzahraf felsefeyi ve sefih medeniyeti atmak isterken, kendi ruhunda Avrupa’nın lehinde şehadet eden hissiyat-ı nefsaniyeyi susturmak için, Avrupa’nın şahs-ı manevîsi ile bir cihette gayet kısa, bir cihette uzun, gelecek muhavereye mecbur olmuştur.
Yanlış anlaşılmasın, Avrupa ikidir; Birisi: İsevîlik din-i hakikîsinden aldığı feyz ile hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye nâfi’ san’atları ve adalet ve hakkaniyete hizmet eden fünunları takib eden bu birinci Avrupa’ya hitab etmiyorum. Belki felsefe-i tabiiyenin zulmetiyle, medeniyetin seyyiatını mehasin zannederek, beşeri sefahete ve dalalete sevkeden bozulmuş ikinci Avrupa’ya hitab ediyorum. Şöyle ki:
İşte o zaman sen dahi, -eğer hayvanata ve onların zâhirdeki ehemmiyetsizliklerine nazar etmekte isen- şu görünen semavatı bütün yıldızlarıyla ve arzı, umum hayvanatıyla beraber göstererek mukabele et! Amma eğer sen, sen isen…
Yok eğer sen kendinden çok küçük olan hayvan ve haşarata bakmakta isen, o zaman sen ey hüceyre-i kübra! Kendi cesedindeki hüceyratın garaib-i hayatına ve bu dünya hayatında bulundukça vücudunda deveran eden kanının içindeki küreyvat-ı hamra ve beyzanın vazifelerine ve kalbini tavaf edip dönen kendi letaifinin rekakat ve inceliklerine bak, şeytanı sustur.
اِعْلَمْ
Biliniz ki, şu i’lemde Avrupa fünûnu ve medeniyeti, Eski Said’in fikrinde bir derece yerleştiği için, Yeni Said harekat-ı fikriyede seyrettiği zaman, Avrupa’nın fünûn ve medeniyeti, o seyahat-ı kalbiyede emraz-ı kalbiyeye inkılab ederek ziyade müşkilata medar olduğundan; bilmecburiye Yeni Said zihnini silkeleyip, müzahraf felsefeyi ve sefih medeniyeti atmak isterken, kendi ruhunda Avrupa’nın lehinde şehadet eden hissiyat-ı nefsaniyeyi susturmak için, Avrupa’nın şahs-ı manevîsi ile bir cihette gayet kısa, bir cihette uzun, gelecek muhavereye mecbur olmuştur.
Yanlış anlaşılmasın, Avrupa ikidir; Birisi: İsevîlik din-i hakikîsinden aldığı feyz ile hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye nâfi’ san’atları ve adalet ve hakkaniyete hizmet eden fünunları takib eden bu birinci Avrupa’ya hitab etmiyorum. Belki felsefe-i tabiiyenin zulmetiyle, medeniyetin seyyiatını mehasin zannederek, beşeri sefahete ve dalalete sevkeden bozulmuş ikinci Avrupa’ya hitab ediyorum. Şöyle ki:
Yükleniyor...