tasavvurla hitab et! Yoksa, sen onun yanında imişsin; veya beraberinde imişsin, veya ona yakınmışsın, veyahut ona doğru yükselmekteymişsin gibi farz ve tahayyülde bulunma!

Evet, Cenab-ı Hakk’a karşı münacat ederken vaziyetin; gözsüz ve sağır olarak bir yerde oturtulmuş birisinin, telefonun kulağında fısıldayarak, meşrıktaki birisine nida ediyor da; kaşlarıyla, manzar-ı a’lâda hurdebinî teleskoplarla ona bakan zata işaret eden şahıs gibi ol!

Hem, geminin Sahib-i Aliminin şuurundan tereşşuh edip yapılış pusulayla, gayet kolay olarak o gemi, her bir menzili kat’edince, onun hatırından geçen hatıraları da ilmi ile bilen bir zata karşı şükrünü ilan eden kimse gibi ol!.

Hem şu hadsiz bir fahr ve iftihar sana kâfidir ki, sen, böyle herşeye kadir bir mâlike abd olabilsen!.. Yoksa kendi büyüklerinin kemalâtıyla iftiharın gibi neticesiz şeyler değil!..

Evet o Mâlik’in iktidarına bak ki;

اَلسَّمٰوَاةُ مَطْوِيَّاةٌ بِيَمِينِهِ وَالْاَرْضُ قَبْضَتُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ

yani kıyamet gününde bütün semavat onun elinde matvî olduğu gibi, yer dahi onun kabza-i tasarrufunda mutiadır. İşte böyle bir Rabb, seni anne ve babanın şefkatinden daha etemm bir şefkatle unutmadan terbiye edip şefkat etmektedir. Halbuki sen ise, bahr-i mevcudat içinde bir katre gibisin. O deniz ise, bir sahra içinde bir nokta gibidir. O sahra dahi onun pek azîm masnuatı içinde ancak bir zerre gibi olur. Zira o, Nur-ul Envar ve Alim-ün Bil’esrar’dır.

Evet, insanî bir sultanın, cüz’î olan işlerin tafsilleriyle adem-i iştigali, onun azametinden değil, belki aczinden ve adem-i iktidarındandır. Fakat Sultan-ı Ezel ise, kendi kalem-i sun’iyle sema sahifesinde, ziyadar yıldızların mürekkebiyle uluhiyetinin ayatını yazdığı gibi; aynı o kalemle gözbebeği sahifesinde zerreler midadıyla âyâtını yazması, onun azamet ve kemal-i iktidarındandır.

İşte tesbih ederiz o zatı ki, şu ecram-ı ulviye ve kevakib-i dürriye uluhiyet ve azemetinin bürhanları ola.. Ve bu müzeyyen mesabih ve mütebessim nücûm, onun rububiyet ve izzetinin şuaları ola. (C.C.)

Yükleniyor...