etmeğe mecbur olursun ki, o halde belahetlerin en eşneine düşmüş olursun.
Dördüncü Lem’a: Nasılki elle yazılmış bir kitabın yazılması için bir tek kalem kâfi geliyor. Fakat eğer o kitab matbu’ ise, tab’ı için onun harflerinin şekline göre, harfleri sayısınca kalemler lâzımdır. Hem o kalemlerin yapılması için, yani demir harflerini yapmak için çok kimselerin iştirâki dahi lâzımdır. Ve eğer o kitabın bazı kelimelerinde ince harflerle kitabın ekserisi yazılmış ise, -Sure-i Yâsin, lafz-ı Yâsin’de yazıldığı gibi- o zaman o bir tek kelime için, kitabın ekser harfleri adedince demir harfler lâzımdır.
Öyle de; eğer şu kâinatı, bir Vâhid-i Ehad’in kaleminin mektubudur desen, vücub derecesinde nihayet derece kolay ve makul bir yolu tutmuş olursun. Ve eğer esbaba ve tabiata isnad edersen, mümteni’ derecesindeki nihayetsiz bir suubetli yola ve muhal derecesindeki nihayetsiz bir ma’kuliyetsizliğe saparsın. Çünkü o halde, tabiat, her bir zîhayatın tab’ı için kâinatın ekser mevcudatına lâzım olan bütün maddeleri hazırlamaya mecburdur. Bu ise, öyle bir hurafedir ki; vehimler dahi ondan nefret edip kaçarlar. Hattâ belki tabiat için, herbir cüz’ toprak, su ve havada, ya milyonlarca manevî matbaaları ve hattâ bütün çiçek ve meyveler adedince gizli makineleri bulundurmasının mecburiyeti vardır; tâ ki, mahiyet ve cihazatları birbirine muhalif olan o meyveler ve çiçeklerin teşekkülü mümkün olabilsin. Veyahut da herbir cüz’ toprak, su ve havada; bütün nebatatın san’atkârane yapılmasına kadir bir kudretin vücudunu ve bütün ağaçların bütün hasiyetlerinin tafsilatlarına ve çiçeklerin bütün cihazat, nizam ve ölçülerine muhit bir ilmin varlığını farzetmek mecburiyeti olacaktır. Zira şu üç şey olan toprak, su ve havanın herbir cüz’ü bütün nebatatın veya ekserisinin teşekküllerine menşe’ olmağa kabil ve salihtir.
Evet, meselâ bir kâse toprak farzet! Sonra nöbetle bütün tohumların, çekirdeklerin ona girmesini düşün. Sonra o saksıyı boşalt, tekrar toprak yığınından doldur.. Ve yine boşalt, yine doldur. Tâ bütün toprağı o minval ile ölçünceye kadar!.. İşte bütün o kaba girip çıkan topraktan hasıl olacak neticenin bir olduğunu göreceksin. Böylece görünen keyfiyet ve hal sana kâfidir ki; yeryüzünde yaptığın seyr-ü sefer de, toprağın ekser eczalarının bir çok nebatata menşe’ olduğunu müşahede edersin. Halbuki meyvedar ve çiçekli nebatatın tek tek
Dördüncü Lem’a: Nasılki elle yazılmış bir kitabın yazılması için bir tek kalem kâfi geliyor. Fakat eğer o kitab matbu’ ise, tab’ı için onun harflerinin şekline göre, harfleri sayısınca kalemler lâzımdır. Hem o kalemlerin yapılması için, yani demir harflerini yapmak için çok kimselerin iştirâki dahi lâzımdır. Ve eğer o kitabın bazı kelimelerinde ince harflerle kitabın ekserisi yazılmış ise, -Sure-i Yâsin, lafz-ı Yâsin’de yazıldığı gibi- o zaman o bir tek kelime için, kitabın ekser harfleri adedince demir harfler lâzımdır.
Öyle de; eğer şu kâinatı, bir Vâhid-i Ehad’in kaleminin mektubudur desen, vücub derecesinde nihayet derece kolay ve makul bir yolu tutmuş olursun. Ve eğer esbaba ve tabiata isnad edersen, mümteni’ derecesindeki nihayetsiz bir suubetli yola ve muhal derecesindeki nihayetsiz bir ma’kuliyetsizliğe saparsın. Çünkü o halde, tabiat, her bir zîhayatın tab’ı için kâinatın ekser mevcudatına lâzım olan bütün maddeleri hazırlamaya mecburdur. Bu ise, öyle bir hurafedir ki; vehimler dahi ondan nefret edip kaçarlar. Hattâ belki tabiat için, herbir cüz’ toprak, su ve havada, ya milyonlarca manevî matbaaları ve hattâ bütün çiçek ve meyveler adedince gizli makineleri bulundurmasının mecburiyeti vardır; tâ ki, mahiyet ve cihazatları birbirine muhalif olan o meyveler ve çiçeklerin teşekkülü mümkün olabilsin. Veyahut da herbir cüz’ toprak, su ve havada; bütün nebatatın san’atkârane yapılmasına kadir bir kudretin vücudunu ve bütün ağaçların bütün hasiyetlerinin tafsilatlarına ve çiçeklerin bütün cihazat, nizam ve ölçülerine muhit bir ilmin varlığını farzetmek mecburiyeti olacaktır. Zira şu üç şey olan toprak, su ve havanın herbir cüz’ü bütün nebatatın veya ekserisinin teşekküllerine menşe’ olmağa kabil ve salihtir.
Evet, meselâ bir kâse toprak farzet! Sonra nöbetle bütün tohumların, çekirdeklerin ona girmesini düşün. Sonra o saksıyı boşalt, tekrar toprak yığınından doldur.. Ve yine boşalt, yine doldur. Tâ bütün toprağı o minval ile ölçünceye kadar!.. İşte bütün o kaba girip çıkan topraktan hasıl olacak neticenin bir olduğunu göreceksin. Böylece görünen keyfiyet ve hal sana kâfidir ki; yeryüzünde yaptığın seyr-ü sefer de, toprağın ekser eczalarının bir çok nebatata menşe’ olduğunu müşahede edersin. Halbuki meyvedar ve çiçekli nebatatın tek tek
Yükleniyor...