Üçüncüsü: Her bir zaman için birer meta’ mergub olup, o zamanın çarşısında teşhir edilir. Ve bütün rağbetler ona müteveccih ve umum fikirler ona müncezib olurlar. Meselâ, şu zamanda siyaset metaı ve hayat-ı dünyeviyenin te’mini gibi… Amma selef-i salihîn asrında ise, bütün rağbet ve himmetler, Hâlık-ı Âlem’in marziyatını kelâmından istinbat etmek veya saadet-i ebediyeyi te’min etmek üzere dönerdi. İşte, zaman-ı selefteki cumhur-u mü’minînin bütün zihin, kalb ve ruhları; yer ve gökler Rabbisinin marziyatını anlamaya müteveccih olduğu için, her kimin güzel bir istidadı olsaydı, o zamanda cereyan eden bütün ahval ve vukuat ve muhaverelerden kalbi ve fıtratı, âdeta şuuru taalluk etmese de ders alırlardı. Öyle ki, herşey birer muallim olup onun fıtratına, içtihad yapmak için birer ihzarî istidad telkin ediyordu. Hattâ öyle olurdu ki; kesb-i tahsil ateşi, onun zihninin zeytine temas etmeden de, kendi kendine parlamak derecesine gelirdi. İşte bu vaziyetteki bir müçtehid, içtihada müteveccih olduğu vakit, o içtihad ona nurun alâ nur olurdu.
Amma şimdi bu zamanda, efkâr ve kulûbun dağılması ve inayet ve himmetlerin inkısam etmesi ve zihinlerde siyaset ve felsefenin hükümran olması sebebiyle; birisi bu zamanda şayet “Süfyan İbn-i Uyeyne”nin zekâsında olsa dahi, Süfyan’ın bir senede tahsil ettiği içtihadı, o ancak on senede tahsil edebilir. Çünkü Süfyan’ın tahsil-i fıtrîsi, daha sinn-i temyizden başladığı için, istidadı ateşlenmeye hazır kibrit gibi müheyya olurdu.
Fakat bu zamanda onun nazîri ise, sâbıkan geçtiği gibi; fünun-u hazırada tebahhuru derecesinde içtihaddan istidadı uzaklaşmış ve ulûm-u arziyede tevaggulü nisbetinde içtihadın kabulünde gabileşmiştir.
Dördüncüsü: Tevessü’ ve içtihad meyli, eğer bihakkın dâhilden gelip takva-yı kâmileye ve zaruriyat-ı diniyeyi imtisale mazhariyetle İslâmın daire-i kemalinde ise, o meyl-i içtihad bir kemal, bir tekemmül meyli olabilir. Amma eğer o meyil, zaruriyat-ı diniyeyi ihmal eden ve dünya hayatını âhiret hayatına tercih eden birisinden gelse, o zaman o meyl-i içtihad bir meyl-i tahrib olur. Ve kendi boynundan tekalif-i şer’iye zincirini söküp çıkarmaya bir vesile olur.
Beşincisi: Maslahat ki, bir hikmet-i mürecciha ise de, hüküm için illet değildir. Amma bu zamanın nazırı ise, maslahatı hükme bir illet yapmış. Hem dahi bu zamanın nazarı, evvelâ ve bizzat saadet-i
Amma şimdi bu zamanda, efkâr ve kulûbun dağılması ve inayet ve himmetlerin inkısam etmesi ve zihinlerde siyaset ve felsefenin hükümran olması sebebiyle; birisi bu zamanda şayet “Süfyan İbn-i Uyeyne”nin zekâsında olsa dahi, Süfyan’ın bir senede tahsil ettiği içtihadı, o ancak on senede tahsil edebilir. Çünkü Süfyan’ın tahsil-i fıtrîsi, daha sinn-i temyizden başladığı için, istidadı ateşlenmeye hazır kibrit gibi müheyya olurdu.
Fakat bu zamanda onun nazîri ise, sâbıkan geçtiği gibi; fünun-u hazırada tebahhuru derecesinde içtihaddan istidadı uzaklaşmış ve ulûm-u arziyede tevaggulü nisbetinde içtihadın kabulünde gabileşmiştir.
Dördüncüsü: Tevessü’ ve içtihad meyli, eğer bihakkın dâhilden gelip takva-yı kâmileye ve zaruriyat-ı diniyeyi imtisale mazhariyetle İslâmın daire-i kemalinde ise, o meyl-i içtihad bir kemal, bir tekemmül meyli olabilir. Amma eğer o meyil, zaruriyat-ı diniyeyi ihmal eden ve dünya hayatını âhiret hayatına tercih eden birisinden gelse, o zaman o meyl-i içtihad bir meyl-i tahrib olur. Ve kendi boynundan tekalif-i şer’iye zincirini söküp çıkarmaya bir vesile olur.
Beşincisi: Maslahat ki, bir hikmet-i mürecciha ise de, hüküm için illet değildir. Amma bu zamanın nazırı ise, maslahatı hükme bir illet yapmış. Hem dahi bu zamanın nazarı, evvelâ ve bizzat saadet-i
Yükleniyor...