REMZ
اِعْلَمْ
Ey kardeş bil ki! Maksud-u hakikî olan tevhide biaynelyakîn ulaştıran kapılar, yollar (ikidir.) Bunlardan birincisi: Geniştir, âfâkîdir. Bir Nebi veya bir Resule kesbsiz İlahî bir davetle açılmasından başka, gayrilere kapalı ve mesduddur. İşte bu kapıdan kesb ile, âfak meydanında ve Zâhir isminin daire-i tecellisi altında girip onda yürümek isteyen adam, eğer vusûle ulaştıran bürhan üzerinde âfâk ve kesreti iktisar etse ve matlubun tecellisini bulmak üzere nazarını bürhanlarda hasretse ve tavr-ı aklının mâfevkinde olan hallerde, nübüvvet tavrına inkıyad ve teslimi de rehber ittihaz ederse, ona bir beis yoktur. Fakat bunda terakki ettikçe, maksuddan uzaklaşacak ve şâyet (bu şartları) tecavüz etse,
ضَلَّ ضَلَالاً بَعِيدًا
tokadını yiyecektir.
Hele hususan, aklıyla beraber kalbini dahi o meydanlara gönderir ise; ve ecnebilerin şirk ve tatil üzerine müesses olan edebiyatının memesini emen zevk-i nefsiyesiyle beraber, şirk-i hafîyi tazammun eden nefsin enaniyetini de o yoldaki terakkisine merdiven ve basamak yaparsa, elbette dalâlet derelerine yuvarlanıp, şeytanların pençesine düşecektir.
İkinci kapı ise: Daima açıktır ki, ism-i Bâtın cânibinden ve enfüs dairesi içinde kalb tarafından başlanır. Bunun anahtarı yalnız mahviyet ve terk-i enaniyettir.
İşte ey fâsık ve mağrur edibler! Nereye gidiyorsunuz? Yol orada değil, dalâlete gidiyorsunuz. Dalâlete götürüyorsunuz.
فَتُوبُوا اِلَي بَارِءُكُمْ فَاقْتُلُوا اَنْفُسَكُمْ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ عِنْدَ بَارِءُكُمْ
Hâlık ve Malikinize tövbe ile rücû’ ediniz. Nefsinizin gururunu kırınız. Ve böyle yaparsanız, Hâlıkınızın yanında kendiniz için en hayırlı bir iş yapmış olursunuz.
***
اِعْلَمْ
Ey kardeş bil ki! Maksud-u hakikî olan tevhide biaynelyakîn ulaştıran kapılar, yollar (ikidir.) Bunlardan birincisi: Geniştir, âfâkîdir. Bir Nebi veya bir Resule kesbsiz İlahî bir davetle açılmasından başka, gayrilere kapalı ve mesduddur. İşte bu kapıdan kesb ile, âfak meydanında ve Zâhir isminin daire-i tecellisi altında girip onda yürümek isteyen adam, eğer vusûle ulaştıran bürhan üzerinde âfâk ve kesreti iktisar etse ve matlubun tecellisini bulmak üzere nazarını bürhanlarda hasretse ve tavr-ı aklının mâfevkinde olan hallerde, nübüvvet tavrına inkıyad ve teslimi de rehber ittihaz ederse, ona bir beis yoktur. Fakat bunda terakki ettikçe, maksuddan uzaklaşacak ve şâyet (bu şartları) tecavüz etse,
ضَلَّ ضَلَالاً بَعِيدًا
tokadını yiyecektir.
Hele hususan, aklıyla beraber kalbini dahi o meydanlara gönderir ise; ve ecnebilerin şirk ve tatil üzerine müesses olan edebiyatının memesini emen zevk-i nefsiyesiyle beraber, şirk-i hafîyi tazammun eden nefsin enaniyetini de o yoldaki terakkisine merdiven ve basamak yaparsa, elbette dalâlet derelerine yuvarlanıp, şeytanların pençesine düşecektir.
İkinci kapı ise: Daima açıktır ki, ism-i Bâtın cânibinden ve enfüs dairesi içinde kalb tarafından başlanır. Bunun anahtarı yalnız mahviyet ve terk-i enaniyettir.
İşte ey fâsık ve mağrur edibler! Nereye gidiyorsunuz? Yol orada değil, dalâlete gidiyorsunuz. Dalâlete götürüyorsunuz.
فَتُوبُوا اِلَي بَارِءُكُمْ فَاقْتُلُوا اَنْفُسَكُمْ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ عِنْدَ بَارِءُكُمْ
Hâlık ve Malikinize tövbe ile rücû’ ediniz. Nefsinizin gururunu kırınız. Ve böyle yaparsanız, Hâlıkınızın yanında kendiniz için en hayırlı bir iş yapmış olursunuz.
Yükleniyor...